Yaşamak zor zanaat

İstanbul'da gerek enflasyon gerekse mülteciler ve her gün bir köşede meydana gelen kadın cinayetleri ve soygun, gasp olaylarıyla yaşanmaz bir kent haline geldi. Kısaca İstanbul'da yaşamak artık zor zanaat...

Memleketin özeti

Şimdi kısaca son günlerde yaşadığımız görmekten nefret ettiğimiz olaylara bakarsak tablo şöyledir: 1) İki kadını öldürdükten (Bir kadının kafasını kestikten) sonra surlardan atlayıp intihar eden uyuşturucu bağımlısı.
2) Sokak ortasında güpegündüz yolda yürüyen bir kıza tecavüze yeltenip mahkemede serbest bırakılan tecavüzden sabıkalı 2 adet uyuşturucu bağımlısı.
3) Kaldığı yurdun 5 katından atlayarak canına kıyan öğrenci.
4) Trafikte tartıştıktan sonra insanların ve araçların üzerine aracının süren yabancı uyruklu bir şahıs.. Ne acıdır ki: Bütün bu yazdıklarımıza ek olarak,açlık,yoksulluk, işsizlik başını almış giderken Lafonten'den hikayeler anlatan ahı gitmiş vahı kalmış bir siyasi iktidar. Biz bu bütün olanları hak ediyromuyuz desedm "Asla" dersiniz değil mi ? Bende size yanıt vereyim o zaman.Akşamdan sabaha kadar fazlasıyla bunları hak eden bir Türk milleti var.

Gelelim ekonomiye

İBB'ne bağlı faaliyet gösteren İstanbul Planlama Ajansı, İstanbul’da Yaşam Maliyeti araştırmasının eylül sonuçlarını duyurdu. İstanbul’da yaşamanın maliyeti bir önceki aya göre yüzde 3,62, geçen yılın aynı ayına göre ise yüzde 60,30 oranında artış gösterdi. Eylül ayında İstanbul’da dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti geçen aya göre 2 bin 498 lira artarak 71 bin 431 lira oldu. İstanbul’da yaşam maliyeti ocak ayında 53 bin 58 düzeyindeydi. Ocak ayından bu yana 9 aydaki artış yüzde 34,63 oldu. İstanbul’da fiyatı aylık azda en yüksek artış gösteren ürün yüzde 7,38 ile yumurta oldu. Onu yüzde 3,67 ile tıraş malzemeleri, yüzde 3,17 ile kuru fasulye, yüzde 3 ile çocuk tişörtü izledi.Yıllık bazda en büyük artış yüzde 118,62 ile tuvalet kağıdında gerçekleşti. Onu yüzde 90,28 ile tıraş malzemeleri, yüzde 83,49 ile kuru fasulye, yüzde 69,42 ile et-kıyma takip etti.

Özel okullar

“Eğitim Kurumlarında Özelleşme ve Dönüşümün Eğitim Hakkı Üzerinden Değerlendirilmesi” ile ilgili İPA tarafından hazırlanan raporda ise çarpıcı veriler yer aldı. Buna göre İstanbul’daki liselerin yüzde 68,10’unu özel liseler oluşturuyor. Özel okullara olan yönelişin 4+4+4 sisteminin değişmesi ve dershanelerin kapanmasıyla arttığı, paralı eğitim şansı bulamayan öğrencilerin imam hatip ve meslek liselerine gittiği görülüyor Temel bir insan hakkı olan eğitim hakkına erişimi okullaşma türleri bakımından; Okul öncesi eğitim kurumlarında eğitim kurumları payının (2022-23 itibariyle) İstanbul’da yüzde 43,43’e çıktığı görülüyor; bu oran ülke genelinde ise yüzde 19,76. On yıl içinde özel ilkokul oranı İstanbul’da iki kattan fazla bir yükseliş göstermiş durumda (yüzde 17,93’den yüzde 35,44’e). Liseden üniversiteye geçiş sırasında alınan puanlar analiz edildiğinde özel okullaşmanın bir başarı artışı artışı getirmediği fark ediliyor; en az 450 puanla kapatan bölümlere büyük oranda devlet lisesi mezunu öğrenciler giriyor.

Açlık sınırı 20 bin TL

TÜRK-İŞ "Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması"nın eylül ayı sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre, eylül ayında 4 kişilik aile için "açlık sınırı" 19 bin 830 lira, "yoksulluk sınırı" ise 64 bin 595 lira olarak hesaplandı. Üç Y ile iktidara gelen AKP. bu sözlerin hiçbirini yerine getiremediği gibi tam aksine toplumsal muhalefetin birleşerek büyümesinin yarattığı korkunun önü, toplumu daha fazla paralize edecek şekilde başka bir yöntemle kesilmeye çalışılıyor. Bu 4.Y “Yalanlar”dır. Tüm dünyayı içten içe kemiren, 3Y olarak formüle ettiğimiz Yoksulluk, Yolsuzluk ve Yasaklar halkların sadece bugününe değil, yarınına da ipotek koyuyor. Dünya’da yoksulluk giderek artıyor. Yoksulluğun pek çok çeşidi ve tanımı var. Seçimli parlamenter siyasi sistem soslu, pazara dayalı liberal ekonomik düzen insanlara seç, beğen, al tarzında yoksulluk çeşitlerini sunuyor günümüzde.

Yoksulluk çeşit çeşit

Mutlak yoksulluk, derin yoksulluk, aşırı yoksulluk, insani yoksulluk, kentsel yoksulluk, kadınsı yoksulluk gibi türlerin yanında, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının Oxford Üniversitesi ile birlikte yürüttüğü çok boyutlu yoksulluk analizi bize gelirin ötesinde başka mahrumiyet demetlerini, yoksulluğun yinelenen örüntülerini gösteriyor.

Bu bakış açısıyla, mevcut veriler gelişmekte olan 111 ülkede 1.2 milyar insanın akut çok boyutlu yoksulluk içinde yaşadığını gözler önüne seriyor. Bu sadece günde 1,90 doların altında edinilen geliri dikkate almadan, daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. Tabii söylemekte yarar var. Yine dünyada 150 milyon insan açlık sınırının altında hayatta kalmaya çalışıyor. Eşitsizlik dünyada bir gelenek hâlinde fakat artarak devam ediyor.

Lucas Chancel önderliğinde bir grup aydının ortaya koyduğu 2022 Dünya Eşitsizlik Raporunda belirtildiğine göre, dünyada nüfusun en alttaki yüzde 50’si gelirin yüzde 8,5’unu, servetin yüzde 2’sini alırken, ilk yüzde 10’luk kesim, gelirin yüzde 52’sini, servetin ise yüzde 76’sını alıyor. Ortada, daha çok beyaz yakalı çalışanlar ve yöneticilerin oluşturduğu yüzde 40’ta bu oranlar, sırasıyla yüzde 39,5 ve yüzde 22! Raporda sözü edilen toplumun alt kesiminin daha altlarına doğru gittikçe, yani yoksulluğu derinleştirdikçe çok daha vahim tablolarla, açlıkla, ölümle karşılaşıyoruz. Peki bu yoksulluğun sebebi ne?

SON SÖZ : İnsan, eğer başkalarına yapılan haksızlıklara baş kaldıramıyorsa kendisine yapılan haksızlıklara da baş eğmek zorunda kalır.

kuk.webp

YOKSULLUK NEDİR ?

Günümüzde sol ideolojide fikir birliğine varılan nokta yoksulluğun sebebinin sömürü ve bunu kamu düzeni içinde normalleştiren yolsuzluk olduğudur. Yolsuzluk, kamu kaynaklarını da kapsayacak şekilde, toplumsal zenginliğin kişi ve gruplara gelir ve servet olarak transferi olarak tanımlayacağımız, yasa, kural, yöntem dışı uygulamalardır.
Bu yolla, zengin daha zengin, fakir daha fakir olarak adaletsizlik artarak sürerken, siyasi iradenin arzusu doğrultusunda ve işbirliği içinde bazı kişi ve gruplara kaynak ve servet aktarımı yapılmakta, kamu kaynakları heba edilmekte, sosyal politikalar sürdürülemez hâle gelmekte, çürümüşlük toplumu içten içe kemirmektedir. Siyasal ve parasal güç sahipleri kendi hukuklarını yaratıp, kendi doğrularını topluma empoze etmektedirler. Yoksulluğun ve yolsuzluğun pençesindeki gelişmekte olan ülkelerde bu ikisinin yanına mevcut düzeni perçinlemek, muhalefeti engellemek adına bir üçüncü Y gelmektedir. Yasaklar! Zaten kontrol edilmekte olan ekonomik ve siyasi düzen, medya, yargı türlü yasaklarla toplumu bilgi alamaz, itiraz edemez hâle getirir. Baş kaldırmaya çalıştığınız her yerde yasaklarla karşılaşırsınız. Öyle ki, en basit toplanma ve gösteri hakkınızdan, anayasada yazmasına rağmen, diğer haklar gibi yararlanamazsınız. Despotik bir yönetim tüm kurumların üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallanır.
AKP 2002 yılında 3Y ile mücadele sözü ile iktidara geldi. Haklarını yememek lazım, iş başına geldiklerinde ülkede 3Y hakimdi. Öyle bir söylemle geldiler ki, ülke içindeki Liberaller bunu gerçek sandılar. Hatta bu destekleri uzun süre devam etti. Aynı şekilde Siyasi İslam’ı sadece kitaptan okuyan bazı batılılar bunun Avrupa'daki Hristiyan Demokrat gibi bir çizgiye evrilebileceğini, yani demokratik, hukuki düzen içinde dini ilgi ve kaygıları fazla kişilere hitap eden ama cihatçı olmayan bir yönetimin Türkiye için iyi olacağını öne sürdüler. Bazı demokratik açılımlar pohpohlandı, AB görüşmeleri sürdürüldü. Sonra ne oldu?

22.webp

SUÇ VE CEZA

Son olarak İktisatçı Mahfi Eğilmez hoca "Suç ve Ceza" konulu yazısında acı gerçekleri irdeliyor. Olan biteni bir bir anlatıyor.Şimdi hep birlikte bakalım. Ülkeyi ayakta tutan en büyük etmnelerden birisi de şüphesiz "ADALET!" tir. Bir dünya klasiği olan Suç ve Ceza'da Raskolnikov, işlediği cinayetin başlangıçta bir suç olduğuna tam olarak inanmasa da zaman onu, bunun bir suç olduğunu önce kendisine sonra da polise itiraf etmeye kadar götürür. Dostoyevski’ye göre vicdanı, insanın beynini rahat bırakmaz. İnsan bir suç işlemişse bunu sonsuza kadar inkâr etmeyi sürdüremez, sonunda vicdanının sesine teslim olur. Ve adalet sistemi suçun arkasındaki olayları dikkate alsa da cezayı uygular.

Biz bunu tersine çevirmeyi başardık. Üstelik iki yönlü olarak başardık. Suçsuz olanları suçlu gibi göstermeyi ve tutuklu tutmayı, suçlu olanları ise zaman aşımından salıvermeyi başardık. Çünkü aradığımız şey yalnızca suç ve suçlu değil.

Modern ceza hukuku yaklaşımı, cezayı vermeden önce suçun, suçlu tarafından hangi güdülerle işlendiğine bakar. Buna göre cezanın en alt limitle en üst limit arasında nerede yer alacağını belirler. Bizde durum farklı, biz suçlunun arkasında kim olduğuna bakıyoruz. Eğer suçlunun arkasında olanlar bizdense suçluyu kurtarmanın yollarını arıyoruz. Eğer suçun ve suçlunun arkasında olanlar bizden değilse o zaman suçlu cezasını çekiyor.

Bu uygulamada itirafın önemi yok. Önemli olan kimlerden olduğunuz. Yani eğer Raskolnikov bizden birisi olsa zaman aşımıyla kurtulurdu ceza yemekten.

Bizim durumumuza bakınca Raskolnikov ne kadar saf, ne kadar masum görünüyor göze. Oysa önce bizden biri olmayı seçse, sonra işleseydi cinayetlerini ve eğer vicdanını bastırmayı da becerebilseydi, sürgünlere gitmesine hiç gerek kalmazdı. Biraz mahkeme falan ardından zaman aşımıyla serbest kalırdı.

1692 yılında, Amerika’da Salem kentinde birkaç küçük kızın bazı kadınları cadılıkla suçlaması üzerine inanılmaz bir insan avı başladı. Kentte yaşayan birçok kişi cadılıkla suçlandı, yakalandı, hapse atıldı ve işkencelerle öldürüldü.

Senatör McCarthy önderliğinde örgütlenen gruplar Amerika’da 1950’lerde aykırı görüşlü herkesi düşüncelerinden dolayı komünistlikle suçlayarak yıldırdılar. Toplum adeta cinnet geçirerek bir komünizm fobisine tutuldu. Bizden olmayan herkes komünist olarak görüldü. Bu davranış tarzı sonradan McCarthy’cilik olarak adlandırıldı.

Arthur Miller Salem cadılığı olayını kendi döneminin McCarthy’ciliğine uyarlayarak ünlü Cadı Kazanı oyununu yazdı.

Yönetim de başka güçler de, tarihte pek çok örneği görüldüğü gibi, zaman içinde bizden olanlar ve olmayanlar ayrımları yapabilir. Önemli olan yargının ne yapacağıdır. Yargı, eğer yönetimin izinden giderek bizden olanlar ve olmayanlar ayrımına göre karar almaya başlamışsa o zaman yapacak bir şey kalmamış demektir.



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi