İlknur Doğu Öztürk

İlknur Doğu Öztürk

Olimpiyatlarda kıyafet krizi

Geçtiğimiz Cuma günü Paris 2024 Olimpiyat Oyunları, Sen Nehri’nde düzenlenen bir törenle başladı. Açılış töreninde milli sporcularımızın giydiği kıyafetler sosyal medyada tartışma konusu oldu. Kıyafetleri pijamaya benzeten de oldu, Yunanistan ve İsrail bayraklarına benzeten de. Beğenenler vardı ama sporcularımızın kıyafetlerini beğenmeyen sayısı da bir hayli fazlaydı.

Tartışmaların merkezinde yer alan giysiler ve moda, iletişim kapsamında da önemli bir yer tutuyor. İletişim denilen olgu sadece sözcükleri, ses tonunu, dilin etkili kullanımını değil aynı zamanda beden dili, desen ve tasarımı ile kıyafet, takı ve aksesuar, makyaj, dövme vb. görseller ve simgeler, renkler gibi sözsüz çeşitli unsurla ilişkili.

Bu ilişki çerçevesinde anlam yüklenen unsurlar, mesaj paylaşmayı sağlıyor. Bu noktada karşımıza mesajın içeriğini etkileyen kimlik kavramı çıkıyor. Çünkü kıyafetlere yönelik eleştirilerin temel dayanağı, ulus hakkında çağrışım yaratacak, bir hikaye anlatmayı sağlayacak unsurlara yer verilmemesi. Yani ulus kimliği, kültürü görünür değil. Kıyafetlere bakıldığında yerel bir değer göze çarpmıyor.

Peki bu neden önemli?

Küresel dünyada sanat, kültür, turizm, spor gibi farklı alanlarda çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. Bu etkinliklerin en önemli katkısı ise ülkelerin birbirlerinden ayırt edilmelerini, marka değerlerini yükseltmelerini sağlamak. Yani Olimpiyat gibi spor etkinliklerinde sadece sporcuların birincilik yarışına tanık olmuyoruz. Mücadele edecek düzeyde sporcu yetiştirmek ulusların itibarına katkı sağlıyor. Bununla birlikte hem etkinliğin ev sahibi hem de katılımcı ülkeler, kendilerini tanıtma, dikkat çekme ve izlenim yaratmak fırsatı yakalıyor. Ev sahibi ülkede ya da ekranları başında organizasyonu takip eden milyonların zihninde imaj yaratmayı sağlıyor.

Festival, fuar, turnuva, yarışma ve olimpiyat gibi küresel katılım sağlanan etkinliklerin törenlerinde ev sahibi ülkeler eşitlik, disiplin, huzur, sevgi, özgürlük, gelenek gibi bir tema belirler. Organizasyon bu tema kapsamında planlanarak yönetilir. Ülkeler ise gönderdikleri sanatçı, sporcu sayısı, bayrak, renkler, şapka, broş, eşarp gibi takı ve aksesuarlar, makyaj, saç tasarımı ile ülke hakkında imaj yaratacak tasarım giysilerle yer alır. Her ülke kendi değerlerini yansıtmak ve imajına katkı sağlamak ister. Bunun bilinen örneklerinden biri ise 2002 Dünya Güzeli Azra Akın’ın yarışmanın en iyi giysisi seçilen, Anadolu kültürünü yansıtan kırmızı basma elbisesidir.

Yani elimizde sihirli bir formül var. Formül, aynı anda ticari ve ticari olmayan marka inşa ederken kullanılabiliyor: Yerelleşerek küresel olmak.

Rekabetin güçlü olduğu küresel dünyada olumlu bir imaj yaratmak ve farklılaşmak önemli bir ihtiyaç. Ülke, bir ulusa ait bir toprak parçası. Ulus ise bu toprak parçası üzerinde yaşayan ortak değerleri, kültürü, geçmişi paylaşan insanlardan oluşuyor. O nedenle ülke markası yaratırken turizm, doğal güzellikler, önemli kültürel miras, kültürel merkezler kullanılarak cazibe yaratılırken ulus ile ilgili özellikle kültür bağlamında değerler, hikayeler, efsaneler, renkler, simgeler gelenekler gibi kaynaklar kullanır.

Ulus markası oldukça kolektif ve kamusal nitelik taşıyor. Bu da kültüre dayanan, toplumun genelinin sahip çıkacağı ve diğer ülkelerden farklı olmayı sağlayacak bir ulus algılaması yaratıyor. Özellikle ulus kimliği ve bu kimliğe ilişkin simge ve sembollerin kullanılması imaj ve itibar için önemli. Bu önem, ülkenin kültürel farklılığının vurgulanmasını gerektiriyor. Sanırım bu konuda Moğol sporcuların yerel kültürlerini temsil eden, desen ve simgelerle bezeli, gelenekleri yansıtan tasarım kıyafetleri güzel bir örnek oldu. Moğolistan’ı temsil eden sporcular, ülkelerinin kültürel mirasını, moda ve tasarım ile birleştirerek sunmayı başardı.

2024 Paris Olimpiyatlarında ulusumuzu 101 sporcumuz temsil ediyor. Türk sporcular Sen Nehri üzerinde geçiş yaparken, etkinlik alanında 300 bin kişi, televizyon ve internet üzerinden milyonlarca kişi tarafından takip edildi. Ancak milli sporcularımızın açılış tören kıyafetlerinde kendi kültürümüze, değerlerimize, bizi temsil edecek simge ve sembollere yer verilmemişti. Kıyafetlere yönelik eleştiriler, ulus markasına dair bir işaretin yer almamasıyla ilişkiliydi. Yani tasarımın kötü olmasından daha önemli olan sorun, tasarlanmış giysilerin bize has bir unsuru içermemesiydi. Kimliğimiz ile orada değildik. Renkler ve logo dışında bize ait bir simge kullanılmamıştı.

Oysa kimlik, bir ülkenin rekabet gücünü arttırır. Ziyaret edilmeye değen çekici bir yer imajı kazandırır. Kimliğin oluşmasını ise değerlere dayalı kültür sağlar. Kimlik bizi hatırlatan, güven veren, algılanmayı sağlayan görsel unsurları içerir. Sporcuların orada bir ulusu temsil ettiğini, tanıttığını düşününce kıyafetleri ile bize has bir hikâye anlatmaları beklentisi bu nedenle oldukça doğal. Dört yılda bir gerçekleşen olimpiyatların açılış töreninde ulus markamızı tanıtmaya yönelik bir fırsatı kaçırdık gibi görünüyor. Ama önümüzde 2028 yılında Amerika’nın Los Angeles kentinde gerçekleşecek Olimpiyatlar var. Bu olimpiyatlara hazırlanmaya başlamalı, ilk olarak da hangi kültürel değerimizi, kimliğimizin hangi yapıtaşını öne çıkarırız bu soru üzerine düşünmeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
İlknur Doğu Öztürk Arşivi