Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Hizmet alımı=Özelleştirme

Toplumsal yaşamda devletin var olmasıyla kamusal hizmetler gündeme geldi. Devlet yurttaşın ülke toprakları içinde güvenliğini sağlamak yani korumak amacıyla vergi almıyor ona ulaşmak ve iletişimi sağlamak içinde vergisini almakta. Devlet vergisini aldığı topluma hizmet götürmek ve onu “denetiminde” tutması kurulu sistemin olmazsa olmazlarındır.

Toplumsal tarihte birçok devlet ya saray da ya da sınır bölgelerinde güvenlik ve diğer hizmetleri için ücret karşılığı “hizmet alımı” yapmış. Hizmet alımı yaptığı toplumlar savaş durumlarında kendi gerçek topluluklarını yani kardeşlerini da kılıçtan geçirdiği bir gerçek. Savaş durumu olduğunda bazı toplulukların yöneticilerini paraya boğduğunuzda sizi korumaya devam ederler.

Devlet varlığını kayıt defterine yazdığı kişilerin sayısı çoğaldıkça büyüdüğünü görmekte. Kayıt defterine bir kere yazılan ölmüş bile olsa çocukları da kayıt altındadır devlete vergi dâhil sorumlulukları bitmez devam eder. Tarihte hizmet alımı sadece saray koruması için değil birçok alanda “hizmet alımı” yapmış, bunlar biri de vergi toplama. Osmanlı da ki adıyla “mültezim”. ‘Osmanlı toprak sisteminde açık artırma usulüyle, belirli eyaletleri özellikle merkezden uzak olanları kiraya vermeye iltizam, iltizam sahibi olan kişiye de mültezim denir.’ Mültezim devlete ödeyeceği parayı verdikten sonra küpünü doldurmaya başlar, yıl içinde toplayıp merkezi yönetime verdiği devede kulaktır. Yurttaş devletin askeri/jandarmasına yumurta, tavuk, yağ ve peynir verip kurtulurken mültezimden kurtulması zordur. Yurttaşın jandarmaya veremediği vergiyi mültezim kallavi faiziyle çarparak alır küpünü doldurur, devletin “hizmet alımı” böylelikle birilerini zengin eder.

Toplumsal yaşamda üretimin makineleşmesi, uzak yerlerin yakınlaşması, iletişimin günümüzdeki konuma gelmesi dahası teknolojinin yaşamımıza girmesi kamusal hizmetlerin daha da çoğaldığını görmekteyiz. Devlet hem gelir üzerinden hem de alım ve satımı yapılan her şey üzerinden vergi alırken özellikle bizim gibi ülkelerde (hala) özel tüketim vergisi adı altında kasasına para girişi yapılmakta.

Geçen yüzyılın başında içinde bulunduğumuz sistemin tekelleşmesi ve küresel hâkimiyet için savaşları bile göze aldığı bir gerçek. Bu egemen ülkeler için savaşta kendi de zarar görse çıkarı yoksa buna girişmeyeceğini çocuk bile bilir. Bir dönem “güneşi batmayan ülke” jandarmalık görevini ABD’ye bırakmak zorunda kaldı. Sistemin içinde ama Jandarmalarından ayrı kendi içinde kalkınma hamleleri yapan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Özel sektörün giremediği ve toplumsal yaşam ihtiyaçların olduğu birçok üretim ve mali sektöre devlet girdi. Devlet bu kuruluşlara kamu iştiraki kuruluşları (KİT)dedi. KİT’ler ürettikleri ve destekledikleri ile topluma kaliteli ve ucuz mal sunarken köyden kente gelen topraksız ve az toprak sahiplerini üretim sektörüne kazandırdı.

Devlet bu KİT’leri kurarken yurttaşa ek vergiler koydu. KİT’ler yurttaşın vergileriyle kuruldu. Şimdi tarih olan SEK ve Et Balık Kurumu hem küçük üreticinin ürününü almak hem de tüketiciye kaliteli ve ucuz mal temini sağlıyordu. Ayrıca KİT’ler siyasi iktidarın birer arpalığıydı. Aday olup seçilemeyen ve eski vekiller ya yönetim kurulu üyesi ya da yönetici olarak işe alınıyordu. Çalışanların çoğu hısım akraba ya da partili üyeleriydi.

II. paylaşım savaşından sonra kapitalist/emperyalist sistemin baş jandarması olan ABD askeri ve ekonomik baskı ve şiddetini kademeli arttırdı. Onların tabiriyle gelişmemiş ya da az gelişmiş aslında “yeni sömürge” ülkelere asker ve diğer eleman göndermektense “hizmet alımı” için yerli işbirlikçi bulmada zorlanmadı. Bu ülkelerin yönetimi ve ona bağlı yöneticiler baş jandarma tarafından eğitilip kendi ülkelerinde yerli işbirlikçi oldu. Yerli işbirlikçi kraldan çok kral olurken kendi küpünü de doldurmaya çalışır. Yerli işbirlikçi ülkede muhalefet eden kim varsa onları ortadan kaldırmayı hedefler. Devletin kontra-gerilla faaliyeti İstanbul’da Rum yurttaşlara karşı yapılan 6/7 Eylül 1955; 1968 de Taksim’de “kanlı Pazar”; öğrenci yurtlarını basma; 1 Mayıs 1977 katliamı; 1978 Maraş, 1980 Çorum, 1992 Sivas ve benzer katliamları “tek din, tek millet ve tek devlet” anlayışını savunanlara hizmet alımı için ihale edildi. 12 Eylül 1980 ve devamı iktidarlar da baş jandarmanın ülkemizdeki “hizmet alımını” üstlenen iktidardı.

İMF, Dünya Bankası ve diğer finans kuruluşlar mevcut kurulu sistemin önemli aktörleri. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbeciler bunların önerdiği yani eğitip beslediği ve ülkemizin yurttaşı olan kişileri ekonomik ve politik yönetimin başına getirdi. ABD’nin şişirdiği “Şili ve Güney Kore Modeli” anlayışını ülkede uygulamaya başladı. Devlet et, süt, kumaş, ayakkabı ve benzer üretiminden çekilmeli. Bu ve benzeri ihtiyaçları hizmet alımı adı altında ihaleye çıkarıp daha ucuza temin eder denildi. KİT’ler satıldı, kimlere satıldı, alınan paralar nerelere harcandı bunun hesabını kimse vermedi. (Sahi bunun hesabını kim verecek?)

1980 darbe dönemi sonrası ülkedeki birçok KİT’ler ekonomik yük denilerek satıldı. Satılan kurumların yerine hiç bir şey konulmadı. Satılan kurumların parası nerede “yok”, satılan kurum nerede “yok”. Üniversitelerin anlı şanlı iktisat hocaları, paradan para kazananların mali danışmanları, ihracat ve ithalatçıların akıl hocaları “devlet doğrudan üretimin içinde olmamalı kurumlar özelleştirilmeli, özel sektör güçlenmeli” dedi. Bu bakış İMF ve Dünya Bankasının bizim gibi ülkeler için planladığı ‘devlet sadece asker, polis ve yargı olarak kalmalı’ sözlerinden başka bir şey değildi. 12 Eylül sonrası ve Özal’ lı yıllar özelleştirmenin hız kazanıp, kara paraların aklandığı dönemde devletin Telekom’u dâhil birçok kurum satıldı. Satılırken önemli birkaç maddesi vardı ki hatırlanması gerekir, ‘kurumların makine parkı yenilenecek gerekirse alt yapı tekrar yapılacak’. Bunlar yapıldı mı?

Devlet KİT’lerini “hizmet alımı” adıyla satarken çalışan personelini yine başka bir kamu kurumuna gönderdi. Personel şişkinliğinden dem vuran yöneticiler satılmayan kurumlara satılan kurumun personelini göndererek daha da şişmesine ortam sağladı. Devlet merkezi hükümet bunu yapacak da belediyeler duracak mı sanmıyoruz. 1990’lı yıllarda özellikle büyük şehir belediyeleri ilkin personel taşıma ve takibinde, temizlik, yol bakım ve kanalizasyon işlerini “hizmet alımı” usulüyle özelleştirdi. Kurumun onlarca araç ve gereci ihaleyi alana verildi. Buralarda çalışanlar yine ilgili olmayan bölümlere gönderilerek istihdam devam etti. Çalışan sayısı aynı devam ederken araç ve gereçlerle birlikte ihaleye verilme durumu tıpkı baba mirasına konanın hoyratça hesapsız kitapsız harcama yapar.

Merkezi ve yerel hükümetlerin başında kim olduğu önemli değil hemen hepsi “hizmet alımı” adı altında bazen emanet bazen de açık artırma usulünde ihaleler yapılmakta. Kurumların kendi personel ve araç gereçleriyle yapacağı işleri “dışarıya” yaptırması birilerine “pazar” yaratmasıdır. Pazar yaratanda pazardan pay alanda yurttaşın vergisini ve geleceğini hesapsızca harcayan kendi çıkarını düşünen bencil hoyrat kim olabilir? Günümüzde kendi çıkarını düşünen bencil, şımarık ve hoyratlık yapanlar hala durmaksızın yollarına devam etmekte.

Hani “adaletli kalkınma ve adil düzen”, hani “kardeşçe, hakça eşit düzen”?

Birileri yalan söylemeye devam ederken bunlardan sebeplenenler de onların kirlettiklerinin üstünü örtmeye devam etmekte.

Oysa “mızrak çuvala sığmıyor”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi