Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Devlet ve eğitimciye notlar

İnsan evladının canlılar dünyasından ayrılması becerilerini bir sonraki nesine aktarması ile başladı. Beceri ve bilgilerini deneylerin süzgecinden geçirip aktarması ve aktaranların el üstünde tutulması yanında bu deney ve bilgiyi yazı ve sesle aktarırken eğitimin önemini gördü. Yaşamını devam ettirmek için doğada “avcılık” yaparken ertesi günü düşünmeye başladı. Ertesi günü düşünme insan evladını birlikte yaşam, paylaşım, bölüşüm ve yaşamsal deneylerini aktarması toplumsal yaşama geçmesinin başlangıcıdır.

Avcı toplumlarda hemen herkes ata binip silah kullanırdı. Bu nedenle ayrıca silah kullanan askeri birliğe gerek duymadılar. Avcı toplumlar konargöçer iken ya da savaş esnasında onlu sıralama durumuna göre birlik oluşturuyordu. Yerleşik yaşama geçen toplumlar güvenliği sağlamak ve düşmana karşı hazırlı olmak için silahlı birlik kurdu. Her iki toplum yaşamları ve ihtiyaçlarına göre uzmanlaşırken bu yaptıklarını kayıt altına alınmasını yapacak kişilerin seçilip eğitilmesini gözetti.

Her iki toplum toplumsal yaşamın düzenli işlemesi için kendi aralarından birini yönetici seçer. Bu avda ya da savaşta başarı göstermiş herkesin kabul ettiği biri ya da birileri yapıldı. Topluluğun kabul ettiği kişiler yine topluluğun çıkar ve menfaatlerini korumak ve kollamakla mükelleftir. Toplumun ihtiyaçlarının artması ve doğanın acımasızlığı başka yerlere göç etmeye başka toplulukların yaşam alanlarına işgal etmeyi getirdi. Yerleşik toplumlar üretmeyi, üretmek içinde üretici bulmada zorlandı. Savaşlarda alınan esirler ve yoksul halk buralarda çalıştırıldı.

Toplumsal yapılar kurumsallık ve devamlılık temelinde işleyiş yaratmak için silahlı, idari ve mali yönetim için kişileri belirleyip eğitim verdi. Toplulukların toplum olarak büyüyüp genişlemesi ve kurulu sistemin yöneticileri “ayrıcalıklarının” devam etmesi için iç ve dış düşmana karşı silahlı güç, yurttaştan harcamalar temelinde “haraç” günümüzdeki adıyla “vergi” için mali bürokrasi ve yasaların uygulanması içinde yönetim yargı bürokrasisi oluşturuldu. “Devletin” kurumsal sacayağı oluşunca bunu sağlamlaştırıp ayrıcalıklı yönetici sınıfına büründü. Bu kurumlarda görevli olanlar belli bir eğitimden geçer ve amacı devleti yönetenler için savaşta ölecek, yaşarken vergisini verecek ve yasalara boyun eğecek toplum yaratmaktı.

Bizans, Roma, Selçuklu ve Çin tarihinde yurttaş ne silahlı güçlerden ne de idari ve yargı yöneticilerinden korkardı, tek korktuğu vergi yazıcı ve toplayıcıydı. Çünkü “devletin kayıt defterine bir kere giren ölünceye kadar onun sağmalı” sayılır. Osmanlı da vergi yazıcı ve toplayıcı anlayışını bu topraklara daha önce hâkim olan devletten aldı. Defter tutmak, kayıt etmek ve birde idari kararlar için yazma ve okuma eğitimi alınması gerekir. Bu işlerinin düzgün yürümesi için eğitim devlet tarafından yürütüldü.

Orta Doğuda başlayıp küremizin her tarafına yayılan “İbrahim’i dinlerin” yönetici ve yönetilenlere yazı ve eğitim konusunda yön verdiği görülmekte. Avrupa da yazı ve eğitim kiliselerin elindeydi. Osmanlı da ise eğitim ve öğretim dini görev kabul edilerek vakıflar yoluyla yürütülmüş. Kurumsallaşmış sistemin geleneksel eğitim kurumları arasında sadece askeri ve yönetici eğitimi devlet tarafından yürütüldü. Mesleki eğitim ise esnaf ve zanaatkâr birliği Ahilik Selçuklu döneminde kuruldu. Osmanlı döneminde ise Lonca ve Gedik adları altında Ahilik örgütü mesleğe giriş, yeterlilik ile kalfa ve ustalığa yükselişin sistemli hale getirildiği görülmekte.

Osmanlı’nın 19. Yüzyılın ilk döneminde III. Selim ve Alemdar Mustafa Paşanın çağına öykünen girişimleri olup canlarıyla ödemesine rağmen yenilikçi hareketler durmadı. Silahlı güçler içinde önemli bir güç olan “yeniçeriler” yenilenmenin önünde engel olduğu gibi hem de saray çevresinde kim ağzına bir parmak bal çalıyorsa “ali kıran baş kesen” olmuştu. Yeniçeriliğin kaldırılıp düzenli orduya geçiş zor olsa da yapıldı. Bu sefer ordunun subay, silah ve diğer mühimmatlarının yapım ve eğitimi için “harp okulu ve mühendishane” açıldı. Bunların peşi sıra askeri sağlık okulları da gündeme geldi.

Devlet Askeriye içinde eğitim veren kurumları kurarken esnaf ve zanaatkâr usta çırak ilişkisi gelişen teknolojiye geri kalmaktaydı. Avrupa ülkeleri gelişen teknolojiyi hemen her alanda kurup mühendis ve teknik eleman için mesleki eğitim okulları açmıştı. Balkan kökenli “Ahmed Şefik Midhat Paşa” dil öğrenmeye gittiği Avrupa da sanayi ve teknolojik gelişmeleri de öğrendi. Meşrutiyet öncesi görevli olduğu Tuna, Niş, Rusçuk ve Sofya da mesleki okulların açılmasına ön ayak oldu. Aynı dönemde esnaf, zanaatkâr ve çiftçinin tefecinin elinden kurtarmak için “memleket sandıkları” kurdu. 1868 yılında başkent Dersaadet de mesleki teknik okullar açılır. Bu okullar çoğalsa da ‘Cumhuriyet dönemi 1927 yılına kadar faaliyetlerine devam edebilen ve yönetimi Maarif Vekâletine intikal eden 9 okul kalmıştı.’

19. yüzyılın ikinci döneminden itibaren sanayi ve mesleki okulları ülkenin birçok yerine açılır. En çok tarım okullarında başarı elde edilirken ülkenin gelişmesinde tarım ve sanayi meslek okulları gelişmenin anahtarı oldu. Keza kent merkezinde güvenliğin sağlanması için Alman ve Fransız polis örgütü temel alınarak polis okulları açıldı. Eğitim ve öğretim belli kesimin tekelinden alınarak toplumun hizmetine verildi.

İşgal ve savaş yılları ülkeyi tarumar hale getirdi. Cumhuriyetin kurulması ve onu takip eden yıllarda bir önceki dönemin ağır borçları ve tahakkümü ülkenin her bir bireyin yaşamını zorladı. Yurttaşın eğitimi kendi ana dilinde yapması sağlanarak eğitimin ilk basamağı oluştu. Savaş sonrası ikili ilişkileri iyi olan Sovyet Rusya başta olmak üzere Avrupa ve ABD de çeşitli araştırmalar yapıldı. 19. Yüzyılda Midhat Paşa’nın açtığı yol genişletilmeye çalışıldı. Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderliğinde “Köy Enstitülüleri” açıldı. Ülke nüfusunun büyük bir bölümü tarımda yaşadığından köyde yaşayanların eğitilip kalkınması temel alındı. Süreç içinde verimli bir gelişim elde edilince Köy Öğretmen Okullarına dönüşüm gerçekleştirildi. Bunun içinde öğretmen yetiştiren, Yüksek Köy Enstitüsü bölümü açılarak eğitime önemli katkı sağladı.

II. Paylaşım savaşı sonrası dünya yeniden paylaşılıp bölüşülmeye başladı. Ülke yöneticileri de politik tavırlarını kapitalist/emperyalist Batı yani ABD ve onun oluşturduğu NATO’ya yönlendi. Ülkedeki kalkınma ve eğitim sil baştan yapılırken geçmişte yapılanlara “tu kaka” denildi. O günden bugüne iktidara gelen atanmış ve seçilmiş yöneticilerin hemen hepsi ülke koşullarına uygun eğitim politikası yoktu. Darbeyle gelip ülkeyi zapturapt altına alan ve onun çizgisinde giden seçilenler her beş on yılda bir eğitimi yaz boz tahtasına çevirdi. Eleştirildiğinde bir önceki yönetimi suçladı ya da kaptan iyi ama pusulası yanlış dedi. Bazen de ekonomik ve sosyal bunalımlara bağladılar. Oysa 2000‘li yılların başında sistem krizden çıkmadan tekrar krize girdi. 2008/9 yıllarında ABD eğitim bakanı “şayet yeniden güçlü bir ekonomiye sahip olmak istiyorsak yapacağımız en doğru şey daha iyi eğitimli iş gücüne sahip olmaktır” der. ABD başkanı Obama da 800 milyar dolarlık kriz paketinin 100 milyar dolarını eğitime ayırmıştır. Yine onun bir yöneticisinin raporuna göre, “eğer lise mezunlarının kazandıkları ortalama beceri ve yetenekler Kanada, Finlandiya veya Güney Koreli lise mezunları kadar olsaydı ABD’nin GSMH şu andakinden %9 - %16 daha fazla olacaktı” derken eğitimin ne kadar önemli olduğunu dile getirir.

Eğitim, insanların toplum içinde önemli bir yere sahip olması, hayatını devam ettirebilmeleri için bilgiye ve yeteneğe sahip olmasını sağlar. Toplumsal yaşamda bireyin yaşam kalitesini iyi hale getirmenin önemli bir aracı olurken, kişinin yaşadığı toplum içinde bir değer olarak, yetenek, tutum ve diğer davranış biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür eğitim. Bu nedenle eğitim ve öğretimin önemini belirtirken bu konuda iz bırakan Midhat Paşa, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un yaptıkları tekrar değerlendirip ülkemize özgü eğitim anlayışı yaratılacağına inanıyorum.

Eğitim, sağlık ve barınma kamusal devlet görevidir ve ücretsiz olmalı. Yasalar kara kaplı kitapların sayfalarını süslemek için değil toplumun çıkarı için varsa eğitimci toplumun kılavuzu, mürşidi ve önderidir. Eğitim ve eğitimciye değer vermeyen yönetimler, yurttaşı da sağmal görüp vergisini alırken “lafla peynir gemisini yürütmeye çalışmakta”.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi