Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Kooperatif elzem mi?

Esas amacı mevcut sistemde yeterli derecede ekonomik güce sahip olmayan kişilerin meslek ve yaşamlarını idame etmek amacıyla ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve birlikte hareket etmeyi temel alan yine sistem içi ekonomik ve sosyal bir kurumdur “kooperatif”.

Kooperatif, üyelerinin yani ortaklarının ihtiyaçlarını en az maliyetle sağlamak ve çıkarlarını korumakla yükümlüdür. Avrupa da 18 yüzyılın sonlarına doğru üretici ve tüketicinin büyük şirketlere karşı çıkarlarını korumak amacıyla kuruldu. Bu topraklar da ise 19. Yüzyılın ortalarında Osmanlının Balkanların da benzer bir girişimi görmekteyiz. Zamanın Niş valisi Mithat Paşa'nın öncülüğünde tarım ve küçük üreticinin ihtiyacı temelinde “Memleket Sandığı” kurulur. Bu kurumun düşük faizle küçük üreticiyi koruyup kredi vermesi birçok kesimin çıkarına gelmedi. Mithat Paşa'nın bu girişimi Cumhuriyet sonrası anayasa da kendini buldu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Ege'de zeytin, incir ve üzüm, Akdeniz’de pamuk ve narenciye ve Trakya bölgelerinde Ayçiçek ve buğday üreticilerinin kooperatif çatısı altında birlik olduklarını görüyoruz. İkinci paylaşım savaşı sonrası ülke yöneticilerinin kapitalist/emperyalist ülke ve kuruluşlara yanaşması ile ekonomik ve sosyal kurumlara destek zayıfladı. Ülke yönetiminin yerli işbirlikçi konumu kabullenerek destek azaltılarak uygulanmaya başladı.

1960’lı yılların başlarından itibaren toplumsal muhalefetin yardımlaşma ve dayanışma çalışmaları kurumlar üzerinden görülmekte. Çalışanların sendikal örgütlenmesi, tarım ve küçük üreticinin büyük toprak sahipleri ile üreticilere karşı kooperatif örgütlenmeleri hız kazandı. Sendika ve kooperatif yöneticileri üyelerinin ekonomik ve sosyal çıkarlarını gözetirken kendi çıkarlarını daha da gözetir oldu. Bunlara rağmen çalışan ve küçük üreticinin çıkarları korunmaya ihtiyaçları giderilmeye çalışıldı.

Sendikalar özellikle yapı ve tüketim kooperatifi özelinde üyelerinin çıkarları korurken üretim kooperatifleri ise küçük üreticin mallarını yok pahasına elinden alınmasına engel oldu. 12 Mart 1971 ve özellikle 12 Eylül 1980 askeri faşist darbeleri sonrası bu kurumların varlıklarına el kondu çalışmaları yasaklandı. 12 Eylül yönetimi ve ardı sıra gelen hükümetler günümüze kadar hemen hepsi bu iki kurumu kendi çıkarları için kullanmaya devam etmekte.

1989 seçimlerinde yerel yönetimlerin birçoklarında yönetimin değişmesiyle yapı kooperatifçiliği hızla çoğalarak şehir kenarlarında çok katlı binaların yapımı hızla arttı. Çarpık kentleşmeye karşı yapı kooperatifleri birçok yerde örnek oluşturdu. Konutlardan toplanan atık/çöpler ile enerji üretim merkezleri ile elektrik ve sıcak su ihtiyaçları karşılanmaya çalışıldı.

Ülkemizde nüfusun büyük çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve kırlardan kente göç hala devam etmekte. Bir de buna yurt dışından gelen göçüde katarsak barınma ve konut sorunu içinden çıkılmaz bir duruma gelmekte. Kırlardan tarımsal üretimden çıkıp kente gelme hem işsizlik hem konut sorunu “kent yoksulluğunu” gözler önüne sermekte. Çalışanların asgari ücret sınırında aldığı ücret/maaş gündelik yaşamını ölmeyecekmiş gibi devam ettirmekte. Duruma üst perdeden bakan birilerinin “kent yoksulu” da dediği çalışan ve emeklilerin barınma ve yaşamlarını idame edeceği ortam sağlanmalı. Merkezi ve yerel hükümetlerin kısaca “devletin” sorumluluğunda olup, anayasanın 57. Maddesinde konut, 171. Maddesindesin de açıkça belirtilir.

“Kent yoksulunun” barınma ve tüketim ihtiyaçları yanında kırsalda tarım üretim kooperatifleriyle tüccar, tefeci, müteahhİT ve diğer aracılar ötelenerek sorun bir nebze bile olsa çözülmeye başlar. Ülkemiz çarpık ekonomik ilişkilerin yoğun yaşandığı bir yer. Yöneticiler sorunları çözüyormuş gibi görünüp daha da çözülmez bir duruma getirmekte. Yukarıda açıkça belirttiğim gibi yapı, tüketim ve üretim kooperatifçiliği sistem içi “kent ve kır yoksullarının” yaşamlarını yaşanır hale getirmek için elzem bir kurumdur. Hükümet ve yerel yönetimler sorunların üzerine çözüm odaklı giderse çözülür.

Ülkede “hem kent, hem de kır yoksulunun” barınma ve yaşam hakkı acil olarak gündeme alınmalı. Sorunları görmeyen ya da çözüyormuş gibi yapmak yeni gelinin süpürdüğünü halının altına koyması olur ki “mızrak çuvala sığmaz”.

Not: Detaylı olarak 2018 yılında Damga gazetesinde “Üretim Tüketim ve Kooperatif” adlı yazıma bakınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi