Asıl küfe emekçinin sırtında

Bu yazının başlığında kullandığım sözleri CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel söyledi. Bir "Küfe" tartışmasıdır gidiyor. CHP küfeye talip ama Reisten ses yok. Erdoğan "Sırtlarında yumurta küfesi yok konuşuyorlar" demişti. CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, geçtiğimiz günlerde önemli açıklamalarda bulundu. Yücel, “AKP yöneticileri pazara gitmiyor, halkın içine karışmıyor, emeklilerin derdini dinlemiyorlar. Ama oturdukları yerden ‘her şey düzeliyor’ mesajı vermeye de bayılıyorlar. Bir adet limon 12 lira, bir kilo taze fasulye 60 lira, bir kilo armut 200 lira olur mu? Fileler bomboş ama enflasyon düştü öyle mi? Böyle bir ortamda emeklilere reva görülen maaş 12 bin 500 lira. Bir de Erdoğan, emekli maaşına verdikleri şaka gibi zammı eleştiren muhalefete hiç utanıp sıkılmadan ‘Bunların sırtında küfe yok. Biz ölçüyoruz, biçiyoruz’ demiş. Sayın Erdoğan! Sen farkında değilsin ama asıl ‘küfe emeklinin, emekçinin, işçinin, esnafın sırtında…’ İktidarı bir kez daha uyarıyoruz! En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli, asgari ücret de en az 25 bin lira olmalı” uyarısını yaptı.

Anlayın artık kardeşim

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e yüklenen Yücel, “Her hafta gerçeklerden uzak bir başarı hikâyesini dinler olduk. Bir hafta; sanki ülkeyi, içinde bulunduğu ekonomik buhrandan çıkarmışçasına “başardık” diyorlar. Diğer hafta; “Ekonomi programımız tıkır tıkır işliyor” diyorlar… Ama halkın cebine yansıyan bir şey yok. Aksine açlık, yoksulluk ve sefalet her geçen gün daha da katmerleniyor. Bu hafta da Sayın Şimşek’ten, kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s'in kredi notumuzu iki kademe arttırmasını büyük bir başarı hikayesi olarak dinledik… Notumuz B3’ten B1’e yükselmiş. Büyük bir müjde ile duyuruldu duyurulmasına ama; Moody’s’e göre hala “yatırım yapılabilir ülkeler” arasında bile değiliz. Fakat kimse bu acı gerçekten bahsetmiyor. Kredi notumuz iki kademe yükseldiği halde dahi, ülkemizin “yatırım yapılabilir ülkeler” arasına girememesi, Türkiye’yi, kaç yıl geriye götürdüklerinin de aslında somut bir kanıtı. AKP iktidarının ve ekonomiyi kurtarsın diye göreve getirdikleri Mehmet Şimşek’in bu pişkin tavırları, artık milletin aklıyla alay etmekten ve sabrını sınamaktan başka bir şey değil. Bu artık; “pembe tablo çizmenin de” ötesinde bir şey. İşçinin, emekçinin, emeklinin, çiftçinin emeğinin karşılığından tasarruf ederken, kendilerine kaynak yaratanların şatafatından gram eksilme yok. Hala bir eli yağda bir eli balda olan saray ve aveneleri, ekonomik krizi zerre dahi hissetmiyor. Yahu anlayın artık kardeşim. Siz “Başardık” deyince başarmış olmuyoruz. Moody’s kredi notumuzu yükseltince Ayşe Teyze’nin tenceresi kaynamıyor, Ahmet Amca’nın borçları bitmiyor. Gerçek anlamda kazandığımızda; halk bunu evinde hissetmeli, bu durum fiyat etiketlerine yansımalı ve mutfaktaki tencereye yansımalı” dedi.

Ekonomik kriz ortada

“Sayın Şimşek, uyguladıkları program sayesinde kredi notunun yükseldiğini iddia ediyor. Ancak halkın alım gücü düşmüş; temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, hepimizin yaşadığı ekonomik kriz, artan işsizlik ve enflasyon ortadayken, ekonomik programın başarısından söz etmek mümkün değil” diyen Yücel, “Bu tür manipülatif açıklamalarla halkı kandırmaya çalışmaları, en az ekonomik krizin yaşattıkları kadar acı. Beyefendi, “Ekonomideki dengelenme ve azalan dış finansman ihtiyacından” bahsediyor. Fakat gerçek durum, “Dış borçlar ve kısa vadeli kredilerle ayakta durmaya çalışan, enkaz haline gelmiş bir ekonomi”. Ülkemiz dış borç yükü altında ezilirken, nasıl olur da ekonominin dengelendiğini iddia edebilirler? Artan uluslararası rezervler ve dezenflasyon süreci iddiaları ise tam anlamıyla birer aldatmaca. Rezervlerin arttırılması geçici bir durumdur ve halkın günlük hayatında hissedilmediği sürece dezenflasyon süreci bir anlam ifade etmez. Gerçek enflasyon rakamları ve halkımızın yaşadığı ekonomik zorluklar ortada. Görünümün pozitif olarak korunması, programlarına duyulan güvenin bir göstergesi değil, uluslararası finans kuruluşlarının Türkiye’yi yakından izlediğinin bir işaretidir. Bu açıklamalarla halkımızın gözünü boyamaya çalışmak, sadece ve sadece ekonomik sorunları daha da derinleştirir. “Ekonominin dayanıklılığını artıran, kurala dayalı ve öngörülebilir politikalar” uyguladıklarını söyleyen Şimşek’e soralım; o kurallar neden sadece sokaktaki vatandaş için geçerli? O kurallar çifter çifter maaş alan bürokratlarınıza, son model makam araçlarınıza, geçiş garantili köprülerinize, özel uçaklarınıza, otoyollarınıza, yolcu garantili havalimanlarınıza, hasta garantili şehir hastanelerinize neden işlemiyor? Öve öve bitiremediğiniz programlarınız neden halkın refahını yükseltemiyor? Neden ekonomik sıkıntılar her geçen gün daha da derinleşiyor? Ve siz; halkımızın yaşam kalitesi her geçen gün düşerken, neden hala utanmadan ekonominin sağlam olduğunu iddia edebiliyorsunuz? Mehmet Şimşek’in Moody’s açıklamaları, gerçeklerden uzak ve halkımızı yanıltmaya yönelik, kelimenin tam anlamıyla bir kara propagandadır. Ekonomik sorunlarımızın çözümü, manipülatif açıklamalarla değil, halkın gerçek ihtiyaçlarına yönelik politikalarla mümkündür. Bu sistemden, bu yağma düzeninden beslenmeyen herkesin, bu gerçekleri görmesi ve dillendirmesi lazım” ifadelerini kullandı.

Biraz vicdan olur

İşte Yücel'in konuşmasından satırbaşları; Değerli arkadaşlar; AKP iktidarı, emekliye reva gördükleri “açlık ve sefalet maaşı” olan 12 bin 500 liralık emekli maaşının maliyetini, dillerinden düşürmüyor. “Beğenmiyorsunuz ama bize maliyeti 33 milyar lira diyorlar”. Ya insanda biraz vicdan olur! İnsanda biraz utanma olur! Bunu söylerken hiç utanmıyorlar ama aynı utanmazlar, SSK’dan işverene sağlanan 5 puanlık destek primini iptal ettiklerini ve buradan bütçeye kaynak sağladıklarını söylemiyorlar! İptal ettikleri destek priminin hazineye ilk 6 aylık getirisi tam 128 milyar Türk Lirası. Emekliye verdikleri 2 bin 500 TL’lik zammın bütçeye maliyetinin 33 milyar lira olduğundan bahsediyorsunuz, iptal ettiğiniz destek priminin 128 milyar lira getirisinden bahsetmiyorsunuz. Ya siz emekliye verdiğiniz parayı cebinizden mi veriyorsunuz? Ya da emekliye lütufta mı bulunuyorsunuz? Siz ülke yönetmeyi ne zannediyorsunuz?

Bunlar fıkra değil

Değerli arkadaşlar, şimdi anlatacaklarım fıkra değil! SGK, “emekliler.gov.tr” adında bir siteyi faaliyete geçiriyor. Bu sitede emekliler için sağlıklı yaşam önerileri sıralanıyor. Mutfak masraflarına yetişemediği için pazarda çürük sebze-meyve aramak zorunda kalan emekliler, stresle başa çıkmak için meditasyon ve yoga yapacaklarmış. Ayrıca emekliler, yeni hobiler edinmeliymiş. Örneğin müzik aleti çalmalılarmış. Yahu batırdığınız ülkede hayatta kalmaya çalışan emeklilerle dalga geçmek için yapmadığınız bir bu kalmıştı. Karınlarını dahi zor doyuran vatandaşa yoga yap diyebilmek, eğer şakaysa hiç komik değil. Şaka değilse durum daha da vahim. Bu yapılan artık iyice akıllarını yitirdiklerinin bir kanıtı.

k1.jpg

FİLELER BOMBOŞ!

Değerli basın mensupları, şuna artık iyice kani olduk; AKP yöneticileri pazara gitmiyor, halkın içine karışmıyor, emeklilerin derdini dinlemiyorlar. Ama oturdukları yerden "her şey düzeliyor" mesajı vermeye de bayılıyorlar. Normalde yaz aylarında sebzenin meyvenin fiyatı düşer. Bu yıl her ürün gibi ne yazık ki onların da fiyatı artıyor. Mazot, gübre, ilaç, tohum ve yem gibi tarımsal girdilerin tamamı ithal. Döviz arttıkça bunların fiyatları da artıyor. Ürünlerde zamlanıyor. Bir adet limon 12 lira olur mu? Bir kilo taze fasulye 60 lira olur mu? Bir kilo armut 200 lira. Yaz aylarında fiyatlar böyleyse, kim bilir kışın fiyatlar ne olacak? Fileler bomboş ama enflasyon düştü öyle mi? Çay-Kur deseniz, çay üreticisine adeta zulmediyor. Önce 17 lira gibi bir fiyat belirlediler, şimdi de alım kotasını düşürdüler. Çay, üreticinin elinde kalıyor. Çay, çuvalların içinde çürüyor. Özel sektörse çayı daha da düşük fiyata satın alıyor. Bir iktidar bu kadar vicdansız olabilir mi? Hiç mi insafınız yok? İşte böyle bir ortamda emeklilere reva görülen maaş 12 bin 500 lira. Bir de Erdoğan, emekli maaşına verdikleri şaka gibi zammı eleştiren muhalefete hiç utanıp sıkılmadan “Bunların sırtında küfe yok. Biz ölçüyoruz, biçiyoruz” demiş.

k2.jpg

GEÇİM OLMAZSA SEÇİM OLUR!

Sayın Erdoğan! Sen farkında değilsin ama asıl küfe “emeklinin, emekçinin, işçinin, esnafın sırtında…” Neyi ölçüp biçiyorsanız, yanlış ölçüyorsunuz. Asgari ücret bile açlık sınırının altında kalmışken, ölçüp biçip hesapladığınız ücret 12 bin 500 lira öyle mi? İktidarı bir kez daha uyarıyoruz! En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli, asgari ücret de en az 25 bin lira olmalı. AKP iktidara geldiğinde, en düşük emekli maaşı sekiz çeyrek altın alıyordu. Bugün emekli maaşı, ne yazık ki 3 çeyrek altın dahi alamıyor. Emeklinin cebinden en az beş buçuk çeyrek altını gitti. Emekli vatandaşlarımızdan çalınan altınların hesabını soracağız! Emekli vatandaşlarımıza da seslenelim; kaybettiğiniz 5,5 çeyrek altını sandıkta arayın. Çünkü ne demiştik; “Geçim olmazsa seçim olur.”

k3.jpg

ALLAHTAN KORKMAZ KULDAN UTANMAZLAR!

Değerli basın mensupları, geçtiğimiz hafta ülkemizin, devlet kurumlarının kaynaklarının milletimize değil de; yandaşlara, belli kişilere ve gruplara aktarıldığının bir örneği daha ortaya çıktı. Türk Hava Yolları, milletimizin gururu filenin sultanlarını 13 saatlik ABD yolculuğuna ekonomi sınıfında daracık koltuklarla gönderirken; meğer bir taraftan da tarikatlara, yandaşlara, kendilerine yakın derneklere sınırsız ayrıcalıklar tanımış. 2018 ve 2021 tarihleri arasında binlerce bedava bilet verilmiş. Tonlarca bagaj ve kargo bedava taşınmış. İndirimli yolculuklar yapılmış, üst sınıflarda uçmuşlar. Tarikatlara, yakın görülen derneklere, eşe dosta kıyak çekilmiş. Değerli basın mensupları ve kıymetli yurttaşlarımız; bunlar “Allahtan korkmaz, kuldan utanmazlar.” Milyonlarca lira tarikatlara, yandaşlara aktarılıyor, sonra memurun işçinin alın teri ile kazandıklarına göz dikiliyor.

k4.jpeg

BANA BAK YUSUF TEKİN!

Bir diğer değinmek istediğimiz konu ise değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Türkiye’deki Fransız Okulları’nın MEB’e bağlanması ve bu okullarda MEB’in müfredatına göre eğitim verilmesi gerektiğini söyledi. Bakanlık bu konuda taviz vermemekte kararlıymış. Ancak her ne hikmetse bu Fransız okullarından birinde; “Milli ve Manevi değerlerimize bağlı çocuklar yetiştireceğiz” diyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş'ın çocuğu da okuyormuş. Sayın Mahinur Göktaş, devlet okullarındaki eğitimi ya da müfredatı mı beğenmiyor ve çocuğunu Türk okullarına göndermek yerine Fransız okullarına gönderiyor? Yoksa konu kendi çocuğu olunca “milli ve manevi değerlerinden vaz mı geçmiş?” İki bakanı birbirine düşüren bu tartışma bize; ülkemizin eğitim sistemindeki çifte standardı, kaliteli ve nitelikli eğitimin artık bu ülkede sınıfsal bir mesele haline geldiğini bir kez daha göstermiştir. Parası olan yine bir yolunu bulup çocuğunu, bu tarikatların gölgesi düşmüş müfredattan uzak tutabiliyor da, çocuğunu özel okula gönderecek parası olmayanın çocuğu akıldan, bilimden, çağdaşlıktan uzak bu müfredata mahkum bırakılıyor. Bana bak Yusuf Tekin! Senin zihniyetinin yansıması olan bu karanlık müfredatı, sizinkiler bile beğenmiyor! Bu ülkenin pırıl pırıl çocuklarını atmaya çalıştığınız o kör karanlığa, kendi çocuklarınızı atmaya razı oluyor musunuz? Bu ülkenin çocuklarının başına gelen en büyük talihsizliksin Yusuf Tekin! Karanlık zihniyetinizin de senin de karşında durmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz.

UNUTTUYSAN HATIRLATALIM

Değerli basın mensupları, bir Diyanet İşleri Başkanı var ki akıllara zarar! Adam kendini resmen Şeyh'ül-İslam sanıyor. Geçtiğimiz Cuma günü Düzce Akçakoca Merkez Camiinde okuduğu, Cuma hutbesinde “Kadınların yüz, el ve ayakları hariç örtünmesi gerektiğini, kadınların gençlerin erken yaşta evlenmesi gerektiğine” dair bir şeyler saçmalamış. Diyanetin sınırsız bütçesiyle, saltanat süren bu hadsiz adam, Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olduğunu unutmuşa benziyor. Unuttuysan hatırlatalım Ali Erbaş! İnsanların giyimine, yaşam tarzına, kaç yaşında evleneceklerine, telkin ve tavsiye yoluyla dahi karışamazsın! Haddini bil. Burası Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti! Türkiye'de kadınlar kaç yaşında evleneceklerine kendileri karar verebilirler. Türkiye’de kadınlar, siz istiyorsunuz diye dört duvarın arasına sıkışıp kalmazlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi