Neyi başardınız?

Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in sosyal medya hesabından yaptığı "Başardık" paylaşımı haklı olarak eleştiriliyor. Çünkü Mehmet Şimşek “Başardık” sözcüğünün altını dolduramıyor. Ekonomik krizin hızla ekonomik buhrana dönüştüğü Türkiye’de, Hazine ve Maliye Bakanı’nın neyi başardığı elbette ki merak konusu. AKP’nin akıl dışı ekonomi politikaları nedeniyle, Türkiye'de enflasyon sürekli artıyor. Temel gıda maddeleri adeta lüks tüketim maddesi oldu. Konut fiyatları fırladı, kira fiyatları uçtu… Faturalar kabardı… İşte tam da bu noktada Mehmet Şimşek'in, "Başardık" paylaşımı, halktan kopuk, onların yaşadıkları sıkıntıları göz ardı eden, hatta yok sayan bir anlayışın en açık biçimi olarak karşımızda duruyor. Yahu bu gri liste denilen listede “Burkina Faso, Kamerun, Kolombiya, Suriye ve Yemen gibi ülkeler” var. Siz Türkiye’yi bu listeye sokarken utanmıyorsunuz da, çıktığımızda “Başardık” diye gururlanıyorsunuz! Yav ayıptır yahu, insanın biraz olsun yüzü kızarır.

22 yıldır yöneten AKP'dir
İşsizlik oranları, özelliklede genç nüfus arasında kaygı verici seviyelere ulaştı… Genç işsizliği yüzde 25'lere dayanmış durumda ve bu durum, gençlerin geleceğe dair umutlarını ciddi şekilde sarsıyor. Rekor seviyedeki dış borç ile ekonomik istikrarın kenarından bile geçemeyen iktidar, boş umutlarla halkı oyalamaya çalışıyor. Arka planda, gerçekliği olmayan “Başardık” paylaşımı ise sadece boş bir sözcük olmaktan öteye geçemiyor. "Başardık" naraları, hükümetin başarısız ekonomi politikalarının üzerini örtmeye çalışan, kötü ve gerçeklikten uzak bir propagandadan başka bir şey değildir. Neden biliyor musunuz? Çünkü sokaktaki vatandaş için durum çok ama çok farklı. Paranın her geçen gün alım gücünün düşmesi, market alışverişlerinde harcamaların artması, elektrik ve doğalgaz faturalarının kabarması, ekonomik başarıdan çok, ekonomik krizin derinleştiğini gösteriyor. Sarayın gerçekleriyle, halkın gerçekleri arasındaki bu uçurum, Mehmet Şimşek’in paylaşımını ironik ve gerçek dışı kılıyor.

Yüksek enflasyon ve işsizlik
Yüksek enflasyon, artan işsizlik ve dış borç yükü gibi temel ekonomik göstergeler, Mehmet Şimşek’in bu başarı iddiasını elbette desteklemiyor. Başardığını iddia eden Mehmet Şimşek, hiç utanıp sıkılmadan EYT düzenlemesinin hazineye getirdiği maliyeti hesaplıyor ve bir de bütçe açığını buna bağlıyor. Üstüne üstlük, son derece yakışıksız bir üslupla "Muhalefetin popülist iteklemesiyle EYT geçti" diyebiliyor. Yahu bu kadarı da ayıptır! Mehmet Şimşek’e hatırlatalım, 22 yıldır bu ülkeyi yöneten, Bakanı olduğunuz AKP’dir. “İyi olan bizden kötü olan muhalefetten” anlayışı ile bu işten sıyrılamazsınız. Yıllarca bu ülkeye hizmet etmiş, alın terinin karşılığını alamamış vatandaşlarımızın yıllık maliyetini hesaplayıp, bunu hazineye bir külfet gibi görmek, EYT'li vatandaşlarımıza devletin sırtında bir yükmüş gibi muamele yapmak aslında tam da sizin yönetim anlayışınız… Siz EYT'nin hazineye maliyetini hesaplayacağınıza, yandaş şirketlere tanıdığınız vergi aflarınızın yıllık maliyetini hesaplayın, Sarayın yıllık değil günlük maliyetini hesaplayın, devlet bankaları eliyle mafyalara verdiğiniz kredileri hesaplayın ve bugün şanlı Türk bayrağımızı parçalayanlara yıllardır döktüğünüz servetin maliyetini hesaplayın! Tüm bunlardan sonra neyi başarıp, neyi başarmadığınızın muhasebesini bir kez daha yapın.

Enflasyonla halkı inletmek başarı değildir!
Ayrıca gri listeden çıkmayı “başardık” derken, bu ülkeyi o gri listeye iki kez kimin soktuğunu da hatırlamayı unutmayın… Türkiye artık gri listede değil fakat vatandaşın ekonomisi düzelmedi, mutfaklara yansımadı, işçimiz, emeklimiz, memurumuz rahatlamadı… Gri listeden çıktık çıkmasına ama hala enflasyonla mücadele edemiyoruz. Gri listeden çıktık ama 19 bin liralık açlık sınırının altında kalan asgari ücrete zam yapılmaması kararından vazgeçilmedi. Gri listeden çıktık ama hala emeklilere refah payının verilmesine ilişkin bir düzenleme yapılmadı. Gri listeden çıktık ama 3 gündür elektriği yüzde 38 zamlı kullanıyoruz. Tüm bunlara rağmen Bakan Şimşek "Başardık" paylaşımı yapabiliyor ama biz ortada yokluktan, yoksulluktan başka bir şey göremiyoruz. Enflasyonla, adaletsiz vergi sistemiyle, başarısız istihdam politikalarıyla halkı inim inim inletmek midir başarı?
Bakın enflasyon açıklandı. TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 71.60. ENAG verilerine göre ise yüzde 113… Kırpa kırpa ancak yüzde 71’lere düşürebildiğiniz enflasyona göre vereceğiniz zamlar emeklinin, memurun derdine derman olmayacak. Emeklilere ve memurlara bu oran üzerinden verilecek zam, onları yine enflasyona ezdirecek. Enflasyon karşısında sadece emekliler ve memurlar değil asgari ücretliler de mağdur…

Asgari ücret düşük değilmiş!
Ne demiş Mehmet Şimşek? “Türkiye’de asgari ücret düşük değil” demiş. Ya sen kendinde misin arkadaş? Utanmasa “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyecek! Sen 17 bin lira ile 1 ay geçinsene Mehmet Şimşek! Aldığımız nefesin bile vergisini almanın yollarını arayan Sayın Bakana naçizane bir tavsiyemiz var… Alacağın vergiler konusunda işverenleri ikna etmeyi bırak da, bir kez olsun markete git… O market poşeti kaç liraya doluyor en azından onu öğrenmiş olursun… Sen önce işçinin, emekçinin 30 Haziran’da Gebze’den yükselen sesine kulak kabart… Bir kez daha tekrarlıyoruz… Asgari ücret derhal arttırılmalı ve en az 25 bin lira yapılmalıdır. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli, bu ülkedeki tüm emekçiler hakları olan refah payını almalıdır.

Bakanların "Af" istemesi gelenek oldu!
2018’den bu yana Türkiye tek adam rejimiyle yönetiliyor. Bakanlar göreve geliyor, bakanlar görevden alınıyor. Maden faciası oluyor, yüzlerce vatandaşımız yaşamını yitiriyor, kimse görevden alınmıyor. Deprem oluyor, binlerce canımız ihmaller ve basiretsiz yöneticiler nedeniyle yitip gidiyor kimse istifa etmiyor. Sel oluyor onlarca can ve mal kaybımız oluyor hiçbir bakan çıkıp da sorumluluğu üstlenmiyor. En son gelen güvenlikten sorumlu bakan, kendisinden bir önceki bakanın, elleriyle büyüttüğü, solar iken dirilttiği çeteleri, çökerte çökerte bitiremiyor, ama eski bakan hakkında bir soruşturma dahi açılmıyor.

Görevden affını istemek
Ülkede bütün bunlar olurken, AKP hükümetinin bir kısım etkisiz bakanları sıraya girmişler aflarını istiyorlar. Pazartesi günü iki Bakan daha "görevden affını" istedi. Haliyle akıllara şu soru geliyor: Başımıza gelen onca felaketin sallayamadığı bu koltuklar, ne oldu da sarsıldı? Hangi işinizi görmediler? Hangi sözünüzü dinlemediler? Perde arkasındaki sebepleri neden halkımızla ve kamuoyuyla paylaşmıyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen garabetle, parlamento denetiminden kaçırılan, yetki ve sorumlulukları ellerinden alınan, daha da vahimi istifa bile edemeyen nice bakanlar gördük. AKP hükümetleri döneminde bakanların affını istemesi bir gelenek haline geldi.

Milli Eğitim Bakanı'nı bekliyoruz
Açıkça ifade etmek isterim ki; bu geleneğin sıradaki temsilcisinin Yusuf Tekin olması çocuklarımızın, gençlerimizin, ülkemizin ve milletimizin bekası için hayırlı olacaktır. Gelecek nesilleri modern dünyadan kopuk, çağdışı bir şekilde yetiştirmeyi amaçlayan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" isimli garabeti öğretmenlere sormak bu zat’ın yeni aklına gelmiş. Hani bu program yıllardır hazırlanıyordu? Eğitimin en önemli paydaşları olan öğretmenleri dışında bırakarak, o “Atatürkçü düşünce ve laiklik karşıtı, aklı, bilimi, fenni reddeden, eğitimi çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre değil tarikatlara göre şekillendiren çağdışı müfredatı hazırlıyorsun; kamuoyuyla paylaşıyorsun, Talim Terbiye Kurulundan onaylatıyorsun sonra da “Sözde” fikirlerini almak için öğretmenlere form dağıtıyorsun. Yav sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun Yusuf Tekin? İş bitmiş, yemek hazırlanmış, pişmiş, servis edilmiş, sen içine şunu da koysa mıydık? Bunu da koysa mıydık diye soruyorsun… Bir de dağıttığın formlarda öğretmenin adını soyadını kimlik bilgilerini yazmasını istiyorsun. Yarattığınız baskı düzeninde, hangi öğretmen, sürgün ya da mobbinge uğrama pahasına bu formu özgürce doldurmaya cesaret edebilir? Aklın sıra, bu çağ dışı müfredata meşru bir dayanak yaratacaksın! "Öğretmenlere de sorduk, onlar da beğendi, onlar da olumlu buldu" diyeceksin! Sen kendini çok mu akıllı sanıyorsun Yusuf Tekin? Bir kez daha suçüstü yakalandın! Cumhuriyet Halk Partisi’nin gözü bu tarikat sevdalısı kişinin üzerindedir. Türk Milli Eğitim sistemimizin kodlarıyla oynamanıza, Cumhuriyetimizin ve geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızın aydınlığını, karanlığa çevirmenize izin vermeyeceğiz. Programın değerlendirmesini bir de eğitim sendikalarına, velilere sorsanıza! Bakalım nasıl cevaplar alacaksın. Affını isteme furyasına en kısa zamanda senin de katılmanı temenni ediyoruz, darısı başına diyoruz.

kutu1.webp

Sığınmacı sorununun baş sorumlusu
Kayseri’de yabancı uyruklu bir kişinin 5 yaşındaki çocuğu taciz ettiği görüntülerin ardından kentte yaşananlar, bir kez daha sığınmacı sorununun ülkemizin ivedi bir şekilde çözülmesi gereken temel meselelerinden biri olduğunu göstermiştir. Hükümetin bu soruna el atması için daha kaç musibet yaşamamız gerekiyor? Sığınmacı sorunu artık bu ülkenin beka sorunudur! Kayseri’de başlayan ve diğer illerimize de sıçrayan vahim olayların sorumlusu iktidardır. Hatta ve hatta ülkemizde yaşanan sığınmacı sorununun baş sorumlusu bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ülkede taş yerinden oynasa muhalefetten bilen bir anlayışla ülke yönetilemez. Yönetemedikleri de ortada… Kayseri’de yaşanan olaylarda ne yazık ki 5 polisimiz yaralandı. Kayseri Valisi Gökmen Çiçek, bir apartmanın balkonuna çıkarak vatandaşlara sadece “sakin olmaları” uyarısında bulunmakla yetiniyor ve halka sükûnet çağrısı yapıyor. Bu acizlik karşısında hükümet yine çareyi muhalefeti suçlamakta buluyor! Neymiş "Dün Kayseri'de küçük bir grubun yol açtığı durumun nedeni muhalefetin zehirli söylemleriymiş.” Ama akıllarına asla ve asla yanlış bir dış politika izledikleri gelmiyor! Önüne geleni ülkeye sokmalarının sonucu bugünlere geldiğimiz akıllarının ucundan bile geçmiyor. Kevgire dönen sınırlarımızda güvenlik zafiyeti yaşandığını hatırlamak bile istemiyorlar. Hatta ve hatta insan kaçakçılığı o kadar önü alınamaz hale geldi ki orduya bile sirayet ettiğini unuttular! Suriye'de görevli bir Tugay Komutanı'nın makam aracıyla insan kaçakçılığı yapılmadı mı? Bugüne kadar katil Esed diye diye kibir dağlarından göremedikleri diplomatik diyalog yollarına şimdi muhtaçlar. Kayseri’de yaşananların tek bir sorumlusu var o da; bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” anlayışını yok sayan AKP iktidarıdır. Komşunda iç savaş kışkırtıcılığı yaparken bu kadar sığınmacıyı ülkeye doldurmanın bir beka sorununa dönüşeceğini hiç mi öngöremediniz?

Sığınmacı sorununu çözmek zorumdasınız
Her geçen gün daha da büyüyen bir sığınmacı krizi ile karşı karşıyayız. Bu sorun artık öyle bir noktaya geldi ki ittifak ortaklarından dahi “Suriyelilerin mümkün olan en kısa sürede onurlu bir şekilde ülkelerine dönmelerinin sağlanması” sesleri yükseliyor. Kayseri’de yaşanan olayların bir sonucu olmayacağını düşünmeleri en hafif tabiriyle ahmaklıktır. Bakın; Suriye’de Türk tırlarının ve Türk plakalı araçların önü kesildi, tırlar ateşe verildi, Suriyeli göstericiler tarafından paramparça edildi. Suriye’de güvenlik güçlerimize ait bir araç saldırıya uğradı. Bu kadarıyla da kalmadı. El Bab sokaklarındaki Türk bayraklarının hepsi indirildi. Suriye’de açılan Türk hastanesinin bayrağını indirecek kadar da nankörler. Sabrımızı taşıran nokta ise anlı şanlı Türk bayrağımızı parçalamalarıdır. Dünya üzerinde Türk bayrağına saygısızlık edecek, hele de parçalayacak, yakacak kadar haddini aşmış bir millete müsamaha göstermemizi kimse beklemesin… Onca genç işsizimiz varken, gelecek nesillerimizin rızkını bu hadsizlerle paylaşmayı reddediyoruz. devletimizin, milletimizin ve bağımsızlığımızın sembolü bayrağımızın onurunun korunması noktasında kimseye ama kimseye en küçük bir müsamahamız ve tahammülümüz yoktur.

kutu2.webp

Yeni bir göç politikası şarttır
Türkiye, acilen toplumsal huzuru önceleyen bir göç politikası geliştirmelidir. Diplomatik yollarla, Suriye ve Türkiye arasında sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmesine ilişkin bir anlaşma yapılması artık elzemdir. Bu konuya yönelik çoktan acil eylem planı hazırlanmalıydı. Bu konuya yönelik çoktan diyalog yollarına başvurulmalıydı. Ancak bunların hiçbiri yapılmadı. “meliydi, malıydı” lar bir kenara bırakılmalı ve artık bir an önce harekete geçilmeli. Halkımızın sığınmacılardan kaynaklanan ve toplumsal huzuru bozan en ufak bir kıvılcıma dahi tahammülü kalmadığı ortadayken halka rağmen, halka inat politika gütmenin başta iktidar olmak üzere kimseye bir faydası yok. Artık herkes kendi evine, kendi toprağına dönmeli, bu misafirlik daha fazla uzamamalı. Bu mesele ensarlık-muhacirlik meselesi değildir, hiçbir zamanda olmamıştır. Ortada kutsal bir göç yok, aksine istila var, kimse kendini kandırmasın. Toplumsal huzurun bozulmaması, sokağın sesi olmak ve halkın isteklerine kör sağır dilsiz olmamak adına, AKP’nin yanlış dış politika anlayışına karşı çıkmaktan bıkmayacağız, mücadeleyi bırakmayacağız. Duymak istemeyen kulaklara daha gür bir şekilde, görmek istemeyen gözlere daha büyük puntolarla diyoruz ki; artık bu meseleden kaçışınız yok! Sığınmacı sorunu bir beka sorunudur, bu sorunu nasıl yarattıysanız öyle çözmek ve bitirmek zorundasınız, nokta!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi