İlknur Doğu Öztürk

İlknur Doğu Öztürk

Müzelerle marka kent olmak

Bugün dünya nüfusunun yarıya yakınının yaşamını sürdürdüğü kentler bir rekabet içinde. Daha yaşanabilir, refah seviyesi yüksek ve ziyaret edilmeye değer kentler olarak algılanma mücadelesi veriyorlar. Rekabetin çetin olduğu ortamda daha fazla yerli ve yabancı turist çekmek, dikkat çekmek kentler neden marka olmalı sorusunun yanıtı aslında.

Kent dediğimiz yerler ilk olarak Mezopotamya’da karşımıza çıkıyor. Gılgamış Destanı’na konu olan Uruk Kent Devleti refahı ile çevre kentlere örnek olur. Lideri, yönetim kuralları, mimari yapıları, tören ve gelenekleri ile bu öncül kent, diğer kentlerle rekabet halindedir. Geçmişte olduğu gibi bugün de kentler arasında bir liderlik yarışı söz konusu. Bu yarış bizi kentlerin marka olması ile karşı karşıya bırakıyor. İşte marka dediğimiz kavram bir nesnenin, kişinin, kurumun ya da bir kentin tanınmasını, ayırt edilmesini sağlayan bir işaret esasında. Hatta ayırt etmekten daha ötede benzerler arasında belirgin hale gelmeyi sağlıyor.

Biz marka olmak ifadesi ile bu simgeyi, işareti, şekilsel olarak vurgularken bir de zihin düzeyinde bir konumlanmayı kastediyoruz. Yani bir kenti düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen özellikleri o kentin marka olmasına yönelik kaynaklarını ifade ediyor. Kenti benzerlerinden farklılaştırıyor. Kentler yönetim şekilleri, coğrafi özellikleri, yöresel yemekleri, sanat, spor ve kültürle ilişkisi, ticaretteki önemleri, simge yerleri, tarihi toplulukları, ibadet mekanları, törenleri ve gelenekleri gibi sayabileceğimiz pek çok unsurla birbirlerinden ayrılıyor.

Küreselleşme etkisi ile kentler, doğal güzellikleri, kültürel mirası, fuarları, festival ve şenlikleri, spor etkinlikleri gibi yollarla yerli ve yabancı turist çekmek için mücadele ediyor. Biz bunlara müzeleri de bir mücadele alanı olarak ekliyoruz artık. Müzeler, kentlerin ziyaretçi çekme yarışında etkili bir güç olarak ön plana çıkıyor. Müzeleri biz çoğunlukla önemli eserlerin korunduğu, kültürel mirasın kuşaklar arası aktarıldığı mekanlar olarak biliyoruz. Doğru tabi bu tanımlama ama bu tanımlamaya ekleme yapmak gerekiyor artık müzeler kentlerin bellek mekanları olduğu kadar kent markasının yapıtaşı durumunda.

Bu işlevi yerine getirmelerini ise kültür sağlıyor. Kültür, kente kendine has, asla kopyalanamayan bir kimlik kazandırıyor. Kültürel birikim marka olma çabası sergileyen kentlerin iyi izlenim yaratmasını, yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmeye yerler olarak algılanmasını sağlıyor. Kentler artık sadece yatırımcıyı, istihdamı, sanatçıyı kente çekmekle yetinmiyor. Kültürü ile daha fazla turist çekmek istiyor. Müzeler kentin iletişim dili oluyor ve kültürü hikâye olarak anlatıyor. Kent sakinleri ve potansiyel ziyaretçiler ile kentin diyalog kurmasını sağlıyor. Kentleri canlandıran bir işlevi yerine getiriyor. Yani müzeler sadece kültür mirasını korumakla kalmıyor kentleri gezilecek rota haline getirerek kenti yaşatıyor.

kose-kutu-fotograf.webp

Kenan Yavuz Etnografya Müzesi

Müzeler artık sadece kuşaklar arası aktarım yapan eser koruyan yerler değil. Kültürü yaşatan, eğiten, eğlendiren, katılım ve deneyim imkânı sağlıyorlar. Ziyaretçilerini anlattığı hikâyeye dahil eden bu yeni müzecilik anlayışı için ülkemizde ödüllü ve özel bir örnek var. Bayburt’ta bulunan Kenan Yavuz Etnografya Müzesi.

Müze kurucusu Kenan Yavuz, müzeyi doğup büyüdüğü köyünde kurdu. İlk yıllarda kültür evi olarak faaliyetlerini yürütürken zaman içerisinde ödüllü bir müze halini aldı. 2021 yılında Avrupa’da Yılın Müzesi ve 2022 yılında Avrupa Birliği Kültür Mirası Europa Nostra büyük ödüllerini aldı. Yine 2022 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülüne layık görüldü. Kenan Yavuz Etnografya Müzesi hem kültürel mirası koruyor hem de Bayburt kent markasına katkıda bulunuyor. Bir Anadolu kentinin turizm potansiyelini arttırıyor. Kentin ziyaret edilmeye değer rota haline gelmesini sağlayan bir değer olarak ön plana çıkıyor.

Bu başarılı örnek bize yerel yönetimlerin kültüre yatırım yapmasının zorunlu hale geldiğini de gösteriyor. Yerel yönetimlerin sundukları hizmetin içerisinde kültür mirasını korumak ve kültürü yansıtan bir kimliğin kente kazandırılması öncelikli hedefler arasında olmalı. Bu doğrultuda yerel yönetimler için müzeler, kentlerin geçmişini ve geleceğini hikaye haline getirerek anlatmalarını sağlayan önemli bir enstrüman gibi. Bu çerçevede bakılınca kentlerin markalama faaliyetlerine yatırım yapılması, yerel yönetimlerin geleceğe yönelik seçim yarışı için önemli bir stratejik hamle gibi duruyor. Kente eşsiz bir kimlik kazandıran müzelere yatırım yapan yerel yönetimler, turizmi, ekonomik kalkınmayı ve refahı arttırıyor. Bu da kendilerini güçlü bir tercih olarak konumlandırıyor.

Görüldüğü gibi kentlerin bir marka haline gelmesinde kültür en önemli ve taklit edilmesi mümkün olmayan bir değer olarak ön plana çıkıyor. Kültürün sürdürülebilirliğini sağlayan müzeler kentlerin markasına yön veriyor. Kentlerin markaları biraz da müzelerindeki hikayelerinde saklı. Kültürle iç içe geçmiş bir vizyon, kentlerin bugününe değil aynı zamanda geleceğine de yatırım yapmayı sağlıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İlknur Doğu Öztürk Arşivi