Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Sezai Sami’den mektup var!

Sezai Sami ile uzun bir süredir görüşemedik. Araya günler girdikçe söyleyecek ve yazacaklarının biriktiğini biliyorum. Hemen her görüşmemizde deney ve tecrübe birikimlerinin güncel yaşamla birleştirip toplumsal ilişkilerde olması ya da olmaması gereken tavırlar diye serzenişte bulunur. Bu seferde öyledir;

“Geçmiş deneyleri bilmeyen gelecek için ne beklentisi içinde olduğunu bilemez. Her makam ve mevki gelip geçici olup daimî olan ise insan evladının kendine, topluma ve doğaya olan sorumluluklarıdır.

Makam ve mevkilerin verdiği keyfiyet hırs, haset ve bencilliktir. Bunun akışına kim kendini kaptırırsa görmeyen göz, duymayan kulak, konuşmayan dil olur. Bunlar dostlarını kaybeder, toplumdan uzaklaşır insani değerlerini yitirir, sonlarının hiç iyi olmadığı yaşamda görülmüştür.

Roma’nın ünlü komutalı Sezar’ı bilmeyen yoktur. Kudretli ve kazanma hırsı olan bu kişi seçimle de senatoya geldi. Akdeniz’i bir Roma Denizine çevirdi. Kuzey Afrika sahili, Orta Doğu, Anadolu ve Balkanlar Roma’ya bağlı birer eyalet konumuna geldi. Kleopatra’nın Mısır’ı bile onun önünde eğildi. O kadar hırs yaptı ki birlikte iktidarı paylaştığı kişileri bile yanından uzaklaştırdı. Peki, Sezar’ı nasıl hatırlarız “Brutus” tan.

Çok uzak tarihe gitmeye gerek yok. Geçen yüzyılın ortasını Avrupa kıtasında birkaç ülke yönetimi savaştan ve kandan beslenmişti, hatırladınız mı? 1. Pazar Paylaşım savaşında ağır yenilgi alan Almanya bundan ders almadığı görüldü. Sistemin jandarmaları tarafından Osmanlı’dan sonra Çarlık Rusya açık bir pazardı. 1917 Ekim Devrimi Rusya’nın açık Pazar olmasını engelledi. Rusya’nın pazardan çıkması ve kendi yenilgilerini buna bağlayan Almanya yönetimi “tek halk, tek imparatorluk ve tek lider” söylemi etrafında toplanmaya başladı. Bunun hayata geçmesi için Almanca konuşan ülkeler işgal edil. Bu da yetmedi “yaşam alanı” çevresini gittikçe genişletti ülkemizin sınırlarına kadar dayandı.

İtalya’da Mussolini “kara gömleklilerini” haklarını aramak için grev yapan işçilerin üzerine sürdü. Almanya kendisiyle aynı değerde olan İspanya’nın Franko yönetimine desteğini verdi. Aralarında Alman savaş uçaklarının da bulunduğu bir İspanya uçak filosu Guernica kasabasını yerle bir etti. Başta Avrupa olmak üzere yer kürenin birçok yerini tarumar eden Hitler siyanür içerek, Mussolini ayaklarından asılarak hayatları son buldu. Bunların dertleri neydi; “Tek halk, tek imparator ve tek lider” sultasıydı.

Günümüzde birilerinin hala yere göğe sığdıramadı cihan sultanlığının son kişisi ülkesini İngiliz kraliyet deniz altısıyla neden ve niçin terk ettiğini unutmayıp sorgulamasını yapmalı. Sorgulama derken 1960’lı yıllardan günümüze kadar yaşanan süreçte özellikle devletin sivil, asker ve diğer güvenlik kuruluşlarının yöneticileri geldiği ve işgal ettiği makamı içine sindirememiş hırs ve hasetlik içinde.

Devlet görevlileri yurttaşı koruyup kollamak ve mağdurun yanında olmakla görevlidir. 1969 ve 70 yılında çalışanların sendikal örgütlenme ve ekonomik hakları için toplantılar olur. Bu toplantılar sendika binasında yapılır. Katılımcıların hemen hepsi işyeri temsilcisi ve sendikaların yöneticileridir. Zamanın 1. şube müdürü toplantıyı basar masaların üzerine çıkıp tehdit ve şiddetini hiddetli bir biçimde dile getirir. Aynı kişiyi 1970’li yıllarda işveren sendikaları avukatı olarak karşımıza çıkar.

Ordunun keskin nişancısı, istihbaratın önemli şahsiyet ve emniyetin hukukçu müdürü aynı dönemde birbirlerinden haberli çalıştığını öğreniyoruz. Arnavutköy de sabaha karşı evin basılması, Maltepe ve Tokat’ın Almus ilçesinin yeni adıyla Ataköy’ünde hedef gözetilerek ateş edilmesi, emir verilmesi ve uygulanması tarihi bir gerçektir. Peki, bunlardan sorumlu başbakan kimdi? Dönemin Kandıralı vekillerden Nihat Erim 12 Mart’ın başbakanıydı. Peki, sonları ne oldu?

12 Eylül’ün generalleri “netekimin” asker ve sivil yöneticileri yargılandı. 12 Eylül yargılanma davasında rütbeleri söküldü. Dönemin adalet bakanı korumaları arasında yaşama veda etti. Birçokları korumalı evlerinden burnunu çıkaramıyor, hatta yaşadığının duyulmasını bile istemiyor. Neden?

Bulundukları makamın verdiği güçle ayakları havada ve başında kavak yelleri esen her kim olursa olsun günün akşamı da olduğunu hatırlamalı. Hele ki devletin kamusal ve kurumsal sorumlusu bir müdür ya da başkan dahi olsa bir gün ayaklarının altından çekileceğini bilmeli. Doğru ve iyi olanı yapmalı, çıkar ve menfaat gözetmemeli. Halkımızın bir sözü var, “iyilik yap denize at, balık bilmez ise halik bilir ”der.”

Sezai Sami, devlet yöneticisinin toplumu düşünen, haklarını koruyan ve basiretli olmasını önermekte. Sezar gibi iktidarın gücünü şahsına bağlamak, Hitler ve Mussolini gibi “tek halk, tek imparator ve tek lider” gibi hırs ve bencilliğe saplanmak doğru değil toplumu ayrıştırır.

Bu nedenle yöneticiye, devlet ve kurumları kendi çıkarı için kullanmak gibi tarihsel hatalardan kaçınılmasını önerir.

Sizce yöneticilerimiz bunlardan ne derece kaçınmakta?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi