Yazma gazeteci yazma!

70'li yılların güzel bir şarkısı vardı.
Selda Bağcan seslendiriyordu.
...
Aman gazeteci gel bizim köye bizim halları da yaz
Bankada parası olan kulları yazma
Onlara aldanıp yolundan azma
Şehirden asfalt geçen yolları yazma
Bir de bizim köyden eşşek geçmeyen yolları
...
Şöhretten bunalmış dilleri yazma
Kendi bahçendeki gülleri yazma
Haksız yere genç öldüren elleri yazma
Doğuda doktorsuz ölen kulları
...
Almanya'da çalışan elleri yazma
Libya'ya gidecek olanlara şaşma
Evi barkı yıkılanları yazma
Bir de türkiye'de dul kalan kulları da
Yaz yaz gazeteci yaz,
yaz yaz efendi yaz
...

***

Bu günlerde bölgemiz ve aslında tüm İstanbul güzel bir gazeteye kavuştu. Üç gazetenin ekibi tek çatı altında güçlerini birleştirerek daha güçlü bir gazete çıkarmaya başladı.
16 sayfa renkli dolu dolu içerikli bu gazetede ekip geniş olunca biz yöneticilere de işin keyfini çıkarmak ve zamanımızı daha doğru daha verimli kullanmak kaldı.
Örneğin ben daha önce Haberdar'da ancak haftada bir gün yazı yazarken Gazete İstanbul'da hemen hemen her gün büyük bir keyifle köşe yazısı yazmaya başladım.
Dün gazetelerimize haber bulmakta zorlanırken bu gün biraz önemli haberleri bile ya çok kısa vermek zorundayız veya arada bir giremiyoruz bile.

***

Tabi bu gazetenin yaptığı en önemli şey araştırma haberleri dosya haberleri ile gündemi sarsarcasına kimsenin bilmediği görmediği duymadığı yolsuzluk bilgilerini (bakın bilgileri diyorum yolsuzluk haberleri demiyorum) kamuoyu önüne sermek.
Zira bu haberler her yönü ile belgeye ve bilgiye dayandığından bizim için haber olmakla birlikte net bilgi özelliği de taşımaktalar.
Yolsuzluk ve hırsızlıkları su yüzüne çıkan siyasilerimiz ne yapıyor.
Gazete İstanbul ekibine çamur atmaya kalkıyor.
Neymiş efendim bu gazete yöneticileri veya sahipleri onlardan şunu istemiş bunu istemişler de verilmeyince başlamışlar saldırıya.
Küçücük beyni olan bir insan şunu düşünür. Madem senden/sizden onlar bunlar istendi neden şimdiye kadar açıklamadınız da hakkınızda yolsuzluk haberleri yayınlanmaya başlayınca ötmeye başladınız.
İyi o zaman sizin aslında istediğiniz 'Yazan Gazete' değil, 'Yazmayan Gazete' ile muhatap olmak değil mi?
Yani; Selda Bağcan'ın türküsünden/şarkısından yola çıkarak size bu besteyi uygun görmek lazım.

***

Bizim ihalelerden hamutuyla götürdüğümüz avantaları yazma...
Torpilli müteahhitlere sunduğumuz kıyakları yazma...
Peşkeş karşılığı değiştirdiğimiz imarları yazma...
Namussuz, utanmaz, arlanmaz, sapık, tavuk danışmanlarımızı yazma..
Haremimize aldığımız danışman adı altında besleme sultanlarımızı yazma...
Dün meteliğe kurşun atarken bu gün; lüks merakımızı yazma...
Kamuya ait arsaları kimlere kıyak çektiğimizi yazma...
Hasılat paylaşımı adı altında indirdiğimiz indiregandileri yazma...
Belediyeyi zarara uğratarak halkın geleceğinden çaldığımızı yazma...
Basiretsiz, beceriksiz, tembel hallerimizi yazma...
Hergün size gönderdiğimiz bültenleri kelimesine bile dokunmadan,
Süsleyerek püsleyerek manşetten yaz yaz gazeteci yaz.

***

Nasıl türkümüzü/şarkımızı beğendiniz mi?
Hele hele solcu diye geçinen politikacıların, belediye başkanlarının böyle bir şarkıya heveslendiğini Selda Bağcan duymasın, alır bu sözleri güzel bir beste yapar ki son yılların hit şarkısı olur.

***

Kısacası söyleyeceğim şudur; bir insan gazeteci olsun, polis savcı hakim olsun.
İşini yaptığında hemen çamur atmayı bırakın da kendinize bakın.
Kimim, neyim, nerdeyim, ne yapıyorum diye.
'Abdestinden şüphesi olmayanın namazından da olmaz' sözündeki gibi siz her hizmet yaparken vicdanınıza hesap verebiliyorsanız mesele yok.
Çünkü biz her haberi yaparken aynen öyle düşünüyoruz... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Mert Arşivi