Doğruluk erdemliktir

Doğru söylemenin önemini vurgulamak, doğruluğun bir erdem olduğunu belirtmek amacıyla halk arasında yaygın bir atasözümüz vardır “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” denilir. Doğru söyleyip dokuz köyden kovulmak mı? Yoksa; yalan, dolan, entrika ve hileyle hayatına onursuz bir şekilde devam etmek mi? Önümüzde İki seçenek duruyor.

Meslek büyüğüm rahmetli Bekir Çoşkun gibi dokuzuncu köyden kovulsanız dahi, onuncu köy gibi sığınacağımız bir liman her daim vardır. Gerçekleri gizleyerek, yalan söyleyerek belki insanları kandırabilirsiniz. Yararınıza olacağını düşünerek geçici olarak yaratacağı imkanlardan yararlanabilirsiniz. Fakat gerçekleri gizlemeyi kendi vicdanınıza kabul ettiremezsiniz. Doğru söyleyenler dokuz köyden kovulmuş olsa da onuncu köy onurlu yaşam için daha güvenli bir yoldur.

Günümüzün insan ilişkilerinde çoğu zaman yalan, hile ve menfaat birbirine karışıyor. Doğruları söyleyenler dışlanıyor, sevilmiyor ve istenmeyen kişi gömleği giydiriliyor. Gerçeği ya da yalanı söyleyip söylememek kişinin kendi seçimidir. Bu nedenle dürüst kişiler her türlü riski göze alarak doğruları söylemeyi onur meselesi yapar. Kimileri ise beklentilerinin kaygısıyla hatalarını, yanlışlarını görmezlikten gelir. Doğruları söylemek ilkeli kişilerin tercihidir. Karşısındaki kişinin yanlışını, hatasını onun tarafından sevilmeyeceğini ve dışlanacağını bilse dahi yüzüne söylemekten çekinmez.

Ya yalan söyleyerek kendinize saygı göstermeyeceğiz ya da doğruları söyleyerek bazıları tarafında dışlanmayı göze alacağız. Kişisel çıkarlarını, beklentilerini riske atmayı göze alamayanların bulunduğu ortamlarda sözünü esirgemeyenler, kusurları yüzlerine söylenenler tarafından daima dışlanır.

Bildiği ve inandığı doğruları idam sehpasında bile söyleyen fizikçi hikayesinden umarın herkes kendine bir ders çıkarır. Üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. Bunlardan biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi. Önce idam sehpasına ilk papaz çıkarılır. Başını giyotinin altına yerleştirir ve sorarlar: Son sözün nedir? Papaz: Ben Allah’a inanıyorum, o beni kurtaracaktır. Allah... Allah... Allah... Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır: Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. Böylece papaz idam edilmekten kurtulur.

Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar: Demek istediğin en son söz nedir? Hâkim: Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet... Adalet... Adalet... Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur. Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar: Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın. Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur.

Sıra fizikçiye gelir. Ona da sorarlar son sözün nedir? Fizikçi: Ben ne Allah’a inanan bir papazım ne de adalete güvenen bir hâkim. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor. Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar.

Toplumdaki yanlışları ortaya döküp ve sorunlara işaret edip gerçekleri söylemenin acı sonuçları olabilir. Bu ülkede gerçekleri ve inandığı doğruları söyleyerek; işinden aşından hatta hayatından olan binlerce insan var. Gerçeğe talip olanlar, bedel ödemeyi göze almalıdır. Gerçek kahramanlık ve onurlu yaşam, boynunun kesileceğini bildiğin halde giyotinin ipini çözmekten geçer.

Sağlıcakla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Osman Köse Arşivi