Erol Sırrı Yolcu

Erol Sırrı Yolcu

Onun ki aşk veya tutku değildi; Sevmişti!

Shakespeare, çağımızı bir cümlede özetlemiş.

"Artık iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası burası...”

Kabahatli kişi yüksek sesle konuşur. Tehdit eder. Timsah gözyaşını akıtır. Mağduru oynar.

Oyunculuğunu ortaya koyarak suçunu karşısındakine yüklemeye çalışır.

Yakalanan kişinin çırpınışları onu oyuncu değil edepsiz yapar.

Unutma, ihanetini yakaladığın birisi asla düzelmez. Alışmış kudurmuştan beterdir.

Yumrukladığı kapı camının kestiği kolundaki akan kanla gece on kilometre ıssız yollarda yürümüş kan kaybından ölmek istemişti. İlkti bilemezdi son olmayacağını…

Adam sağ kolunda ki kesik yara izini görünce geçirdiği kalp krizlerini, kavga ettiklerini, terk ettiği arkadaşlarını tüm ihanetleri hatırladı.

İstemsizce gülümsedi. Hırçın dalgalar sordu, “Zoru bana mıydı sahi?”

Sular birden sakinleşti. Deniz lal idi. Cevabını iç çekerek kendi verdi. ‘Yaşanması gerekiyormuş’
Her ihanette yüreği boğulurken sevdiğinin gözlerinle "Git" dediğini anlıyordu da vaz geçemiyor değil vaz geçmiyordu!

Sevmişti.

Kalbi her gelmesinde, aramasında veya gönderdiği fotoğrafını gördüğünde af ediyordu. Yetinmez hediyeler alıp, günü birlik, haftalık şehir dışına götürüyordu. Kabahatli kendisi imiş gibi…

Belki okur, uslanır düşüncesiyle okuma alışkanlığını aşıladı. Yüzlerce kitaptan oluşan kütüphane oluşturdu..

Okudu, çok okudu. Lakin uslanmadı…

Odasında yalnızdı. Sekreteri, ‘bir hanımefendi hatta ismini vermedi. Sizinle görüşmek istiyor.’ İşi gereği herkesle görüşürdü. ‘Sorun değil aktarın lütfen’ dedi.

Daha buyurun diyemeden, “Sahip çık. Geceleri sabahlara kadar kocamla mesajlaşıyor, konuşuyor” cümlesiyle kıpkırmızı olmuştu. Kadının ardı arkası gelmeden sıraladığı sözlerini herkes duyuyormuşçasına utandı.

Telefon yüzüne kapatmadan gereken cevabı vermişti. Yani yine savunmuş, ‘İftira ediyorsunuz’ demişti. Demişti de doğru olduğunu hatta kim olduğunu dahi biliyordu. Sol göğsündeki yanmayla yığılıp kaldı. Sayesinde ilk kalp krizi değildi.

“Allah’ım canımı al” diye dua etti.

Savunduğu yere göğe koyamadığı ise bunları öğrenince sahneye çıktı oyunculuğunu ortaya koyarak “perde” dedi. Ardından valizini toplayarak yeni ihanetine doğru gitti.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” sözüne uyarak günlerce suçlu gibi dil döktü. Bırakmadı. Dönüp gelsin diye bilet parasını dahi gönderdi.

“Gel, al” yazsa, bin kilometre yolu günlerdir uykusuz, aç olmasına rağmen gidecek alacaktı.

Aptal değil abdal olmuştu. Onun ki aşk veya tutku değildi. Seviyordu…!

Bir defasında sormuştu kendine;

-Nasıl sevdin böyle?

-Eli elime gözü gözüme değdiğinde, yüreği yüreğime değiyor gibi oluyordum. Onunla nefes alıyordum.

Her şey çok güzeldi. Akşamları rakı masası kuruyorlar. Tavla oynayıp, şarkılar eşliğinde dans ediyor, sokak hayvanlarını besleyip arabayla geziyor, her defasında ilk kez ki gibi seviştikleri günlerden birinin akşamında gelen mesajda, telefonumu kapatıyorum. Erkenden uyacağım yazıyordu.
Mesajın üzerinden saatler geçmiş sesi çıkmamıştı. Telefonu kapalıydı. İş yerine yalan söyleyip telaşla kapısını tıklattı. Titriyordu.

-Kim o? Dedi kısık sesle… Uykulu değildi. “Müsait değilim açamam” yanıtı geldi.

Meğer…

Üzerinde bir ay geçmişti.

“Kendimi korudum. Benden bu kadar, çokkk zengin, varlıklı, çookkk iyi biri teklifte bulundu. Ya çektiğim krediyi kapatırsın. Ya da cevabım evet olacak.” Senaryo yazılmıştı.

Adam şaşırmıştı. Sanki dersin namuslu olmak övünülecek bir durumdu.

Ömründe insan denen mahlûktan her türlüsünü görmüş, ancak böylesi bir kahpeliği yaşamamıştı.

Dudakları kurudu, nefesi kesilir gibi oldu. ‘Tamam’ dedi.

Vicdanı olmayan insanlar çoğaldıkça vicdansız bir toplumun yükseldiği gerçeğini öğrendi.

Öğrenmenin yaşı yoktu. Bildiği ise hiçbir şey bilmediği idi.

Güneş ağır ağır batıyordu. Düşüncelerinden sıyrıldı.

Kendine nasihatte bulundu. Bedelini maddi manevi çok ağır ödedin. Bundan sonra aptal, vasat kötü insanlarla zaman geçirme. İyi, akılı, tutkulu insanlarla birlikte ol.

Turgut Uyar’ın şiir kitabını kucağında idi, rast gele açtı.

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim falan da gider bu gidişle
On kez okudu. Altlarını kalınca çizdi.

Gözlerini uzaklara dalmıştı. Fısıldayarak,
“İnsanoğlu egoist bir varlıksın!” diyebildi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sırrı Yolcu Arşivi