Üniversitede dibe vurduk

Üniversitede dibe vurduk
Türkiye, Akademik Özgürlük Endeksi’ne göre 179 ülke arasında son kategoride. Hakları ve ücretleri dibe vuran akademisyenler nasıl geçineceğim derdinde. Vakıf üniversitelerinde ise durum daha vahim

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), herhangi bir gerekçe göstermeden üniversitelerin 2 Ekim sonrasında açılacağını duyurdu. Devlet ve vakıf üniversiteleri yeni döneme de sorunlarla başlayacak. Devlet üniversitelerinde araştırma görevlilerinin ücretleri yoksulluk sınırının altında kalırken çoğu vakıf üniversitesi eşit ücret yasasına uymuyor. Akademik özgürlük ise 2016 sonrası yoğunlaşan akademisyen ihraçları ve üniversitelere atanan kayyumlarla giderek yok oluyor.

En düşük puanlı kategorideyiz
Akademik özgürlük endeksi (AFI) 2022 verilerine göre Türkiye 0.08 puanla akademik özgürlük seviyesine göre A, B, C, D, E şeklinde beş kategoriye ayrılan 179 ülke içerisinde E kategorisinde yer alarak en düşük puanlı yüzde 10’luk dilimde yer aldı. Ayrıca 2012’den 2022’ye kadar Türkiye’nin 0-1 arasında hesaplanan akademik özgürlük kıstasında puanı da 0.43’ten 0.08’e düştü. Araştırma ve öğretme özgürlüğü, akademik değişim ve yaygınlaştırma, kurumsal özerklik, kampüs bütünlüğü, akademik ve kültürel ifade özgürlüğünde de ciddi gerilemeler var. Türk İş’in verilerine göre 2023 ağustos ayında yoksulluk sınırı 39 bin 733 TL olurken araştırma görevlilerinin ücretleri 31 bin 763 TL’de kaldı. Öğrenci harç ücretlerine yüzde 150’ye varan zamlar yapan vakıf üniversitelerinde ise durum daha vahim: “Ağustosta 61 vakıf üniversitesinden yalnızca 13’ü devlet üniversiteleriyle eşit ücret ödedi.”

Geçim derdi üretimi engelliyor

Türkiye’de her kesimden çalışanların yoksullukta eşitlendiğine dikkati çeken Eğitim Sen İstanbul Üniversiteler Şube Başkanı Beyzade Sayın, “Üniversitelerde çalışan eğitim ve bilim emekçileri de giderek yoksullaşıyor, alım güçleri her yıl geriliyor. Bir üniversite öğretim üyesi bilimsel bir faaliyet yerine bu ayı nasıl geçiririm diye düşünüyor. Oysaki bilim insanının ekonomik kaygılarla yaşaması, bilimsel faaliyet yürütmesini engeller” dedi. Bilim emekçilerinin temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanmasının sonucu olarak nitelikten uzak, sayılara sıkışmış bir yükseköğretim tablosunun ortaya çıktığını dile getiren Sayın “Bu nitelik kaybı liyakatsiz bir eğitimi de beraberinde getiriyor. Üniversitelerin akademik özgürlüğü, idari özerkliği; iş güvencesi ve ekonomik özgürlüğüyle doğrudan ilişkili. İktidarın üniversiteler üzerindeki denetiminin sınırı burada ayırt edici” ifadelerini kullandı.

Karar almada bağımsız olunmalı

Akademiye dair temel taleplerini akademik özgürlük, kamusal finansman, kurumsal özerklik ve güvenceli çalışma olarak dile getiren Sayın “Yükseköğretim kurumları karar almada sermaye ve iktidardan bağımsız olmalı” dedi. Üniversite yönetiminin tüm bileşenleriyle kamusal denetime açık, demokratik katılımcı ve özerk bir formda oluşturulması gerektiğini belirten Sayın “Aşağıdan yukarı kararların alındığı, rektörün ise bu kararları uyguladığı bir mekanizma olmalı. Bu mekanizma yoksa üniversite de yoktur. Bugün yaşadığımız temel sorun da budur” dedi.

Güç bela geçinebiliyorlar
Vakıf üniversitelerinde yaşananlara ilişkin sorularımızı ise Öğretmen Sendikası Vakıf Üniversiteleri Birimi Yürütme Kurulu cevapladı. 80 vakıf üniversitesi içerisinde yasaya uygun olarak maaşı devlet üniversiteleri ile eşitleyen kurum sayısının 14-15 olduğuna dikkat çeken kurul temsilcisi “Araştırma görevlisine 27 bin 500, profesöre 38 bin TL ödeme yapan vakıf üniversitesi var. Araştırma görevlisinden yapılan kesinti yüzde 10’u, profesörden yapılan ise yüzde 15’i geçiyor. Zam dönemleri de ücretleri aylarca geciktirerek kanunu deliyorlar” bilgisini verdi. Vakıf üniversitelerinin çoğunda profesör maaşının yoksulluk sınırını geçmediğinin altını çizen temsilci “Araştırmaya bütçe ayırabilmek bir yana, kiradan arta kalan parayla zor bela geçinebilen bir düzen söz konusu” diye konuştu.

YÖK de patronlardan yana
Vakıf üniversitesi akademisyenlerinin idare ve iş hukuku arasındaki gri alanda kaldığını belirten temsilci, “Bu bilinçli bir uygulama. Böylece patronlara ücret ve iş güvencesi bağlamında bir hareket alanı sağlanıyor. Denetlemekle yükümlü YÖK de patrondan yana tavır alıyor. Eksik istihdam, iş tanımı belirsizliği ve düşen ücretler bir döngü haline geliyor” diye konuştu. Mütevelli heyetinin üniversiteyi seri üretim yapılan bir yer olarak gördüğüne işaret eden temsilci “Giriş çıkış kartlarıyla hocalar üzerinde baskı kuruluyor. Akademisyenler devlet üniversitesinden çok daha fazla sayıda ders veriyor” dedi.

Akademisyenler örgütlü değil
Birçok akademisyenin ihraç edildiğini kalanların da ‘kalmalarının bedelini ödediğini’ belirten temsilci, ‘Barış İçin Akademisyenler’ sürecinde vakıf üniversitesi çalışanları arasında örgütlenme olmamasının eksikliğinin hissedildiğinin altını çizerek “Vakıf üniversitesi çalışanlarının örgütlenmesi çok önemli” ifadelerini kullanarak iktidarla yakın ilişkiler kuran vakıf üniversitelerinde ses çıkarmanın zorluğuna işaret etti. Vakıf üniversitesi sahiplerinin kendi aralarında örgütlendiklerini ve birbirlerinin uygulamalarını kopyaladıklarına dikkat çeken temsilci “VÜDAM’ın maaş raporunun bu ortaklığın en önemli kanıtlarından biri. Mesleğimizi ve haklarımızı savunmak için biz de örgütlü olmalıyız. Öğretmen Sendikasının Vakıf Üniversiteleri Birimi, bunun için kuruldu. Öncelikli amacımız eşit işe eşit ücret talebimizi tüm vakıf üniversitelerine uygulatmak. Akademik özgürlük ise acil ihtiyaç” ifadelerini kullandı. HABER MERKEZİ

İlgili Haberler
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.