Zaman susmalarımızı susturuyor!

Zaman susmalarımızı susturuyor!
Ömrümüz bir dağın gölgesinde, yüreğimiz başka rüyalarda gibi. Ve hayatın siperinde, geleceğe düşlerimizi harmanlarken, unutarak yaşıyoruz geçen zamanı. Zamanın bizimle oyun oynadığının farkına varmadan…

Ömrümüz bir dağın gölgesinde, yüreğimiz başka rüyalarda gibi. Ve hayatın siperinde, geleceğe düşlerimizi harmanlarken, unutarak yaşıyoruz geçen zamanı. Zamanın bizimle oyun oynadığının farkına varmadan…
Dünyada ve etrafımızda olup-bitenler umursamazlıklarda yitiriyor önemini. Aldırmazlıklar, sokaklardaki kalabalıklarda kaybolurken, yaşananlar kuş tüyü kadar hafif geliyor benliğimize. Kör olur, sağır olur sığınırız, içimizde demlenen zamanın gölgesine. Artık bizim değil bu yazılan öyküler. Yanan ormanlara, Cumartesi annelerinin çığlıklarına yabancı kalır, derin sessizliklerle örtünmeye çalışırız. Ne garip değil mi? Sanki fırtınalar lal olan dilleri uzaklara sürmüş gibi…
Yorulan zamanın göçebeleriyiz. Yırtılan hayallerimizi dikmekle meşgul olsak da, dayandığımız yerler eskidi, eksildi artık. Hatta yüreğimizdekileri dillendirmek için, dudaklarımız sesimizden korkar oldu. Doğrusu, yaşamak bir sancı gibi göğsümüze saplanıyor. Kirleniyoruz, zamanın bize dayattığı yalpalayan yalnızlıklarda. Yüreğimizdeki güzellikleri sürgüne yollayıp, en olumsuz şeyleri yüreğimize konuk etmekle susuyor ve susturuluyoruz. Gerçekleri görememenin körlüğü akıyor gözlerimizden. Biz susuyoruz, yüreğimiz susuyor ve zaman susmalarımızı susturuyor.
Garip bir zaman ve bu garip zamanda tuhaflaşarak, yanılgılar içinde yaşıyoruz. Hep bir yerlere, bizden ötelere doğru sürükleniyoruz. İnsani değerlerimizden, toplumsal sorumluluklarımızdan, saygıdan, sevgiden ötelere doğru bir sürükleniş. Hep yolcuyuz, kendimizden uzaklara doğru. Ve hayat çileleşerek bizi yorgun limanlara çekiveriyor. Bağırıyoruz, haykırıyoruz ve çığlık çığlığayız ama bizi duyan yok. Sonra hasretlerimizi usul usul gözlerimizin en derin yerine gömerek rüzgârlara bırakıyoruz. Bütün renkler donmuştur gözlerimizde, vakit çok geç artık.
Güzellikleri şu pır pır eden yüreğimizde çoğaltamamanın, sevgileri yüreğimizden dışarıya taşıramamanın şaşkınlığında boğulmak üzereyiz. İşte bizi anlaşılmaz kılan, sevmeyi beceremememizdir. İki elimizde çuvaldız, batıracak insan aramamız, kendimiz gibi düşünmeyenleri düşman, hain ilan etmemiz, kendi yanlışlıklarımızı başkalarına doğru diye dayatmamız, yüzlerimizdeki maskelerin arkasına saklanmamız gibi bir kör noktadayız.
Hepimiz biliyoruz ki; İnkâr etsek de, gerçekler yaşama çarparak avuçlarımıza düşüyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.