Katliamın adı uyutma olmuş!

İlk önce sosyal medya üzerinden “başı boş” sokak köpekleri paylaşımları yapıldı, ardından da AKP “bize içeriden çok sayıda şikayet geliyor” diyerek, sokak hayvanlarına ilişkin bir yasa düzenlemesi yapacağını açıkladı.

İlk önce sosyal medya üzerinden “başı boş” sokak köpekleri paylaşımları yapıldı, ardından da AKP “bize içeriden çok sayıda şikayet geliyor” diyerek, sokak hayvanlarına ilişkin bir yasa düzenlemesi yapacağını açıkladı. Çok zaman geçmeden yasayla ilişkin detaylar ortaya çıktı. Tekrar bu maddeleri tek tek yazmanın bir anlamı yok. Bu kanun kısaca sokaktaki köpeklerin öldürülmesine ilişkin bir “fetva”. Ne yazık ki bu “fetva” Türkiye Büyük Millet Meclisi ( TBMM ) Genel Kurulu’nda AKP ve MHP’lilerin “evet” oylarıyla geçti.

AKP-MHP’liler hiç bu “fetva”yı tartıştırmadı. Sadece kendi aralarından din üzerinden, Osmanlı üzerinden kendilerinin aslında “çok hayvansever olduklarını” vs. anlatıp durdular…
Bu yasayla birlikte sokaktaki sahipsiz köpekler belediyeler tarafından toplanacak. Ancak bu kanun düzenlemesinde, eskisi gibi “al, kısırlaştır, geri yerine bırak” uygulaması olmayacak. Önümüzdeki süreçte çok kötü görüntülere şahit olacağız. Belediyeler tarafından bu köpekler şiddet görerek toplanacak. AKP-MHP’den aldığı “fetva” ile bu işi ne kadar da çok hevesli yaptıklarını hep birlikte göreceğiz. Ayrıca kendisine “görev” atfeden bir kısım “makul” vatandaş, bu köpeklere şiddet uygulayacak. Hazırlıklı olalım, bunları da göreceğiz.

Nihayetinde “uyutma” adı altında toplu bir katliam gerçekleşecek. Şimdiden sokak köpeklerine yapılan işkenceler sosyal medyada yayılmaya başlandı. Velhasıl ben burada İki noktaya değinmek istiyorum. Birinci bu yasanın görüşüldüğü gün muhalefetin Meclis’teki performansı…Gerçekten bu yasaya karşı canla, başla karşı çıkan milletvekillerine teşekkür etmek istiyorum. Ancak burada ciddi iki eleştirim olacak.

Meclis’te çoğunluk AKP ve MHP’nin gövdesini oluşturduğu Cumhur İttifakı’nda diye, “biz orada olsak dahi yasa geçer. Çünkü çoğunluk onlarda” mantığını artık bir kenara atılması lazım. Ne demek istiyorum? Bakın Meclis’te çoğunluk AKP-MHP cephesinde olabilir, ancak yurttaşların oyları ile kendilerini orada, yani Meclis’te temsil etmesi için muhalefetteki milletvekillerine oylar verildi. Bırakın yasa geçsin, geçmesin önemli değil. Zaten yurttaş da biliyor çoğunluğun Cumhur İttifakı’nda olduğunu. Önemli olan orada o yasanın geçmesine güçlü bir şekilde karşı çıkmak, itiraz etmek. İktidar cephesine artık şunu anlatın: biz buradayız, güle oynaya bu yasaları orada geçiremezsiniz. Bu oldu mu? Tam kadro olarak olmadı. Bu eleştiriler neden oldu? Yasanın görüşüleceği gün muhalefet vekillerinin büyük bir kısmının kulisler de olmasından kaynaklı. Görüşmeler başlamış, tartışmalar çıkmış ama muhalefet cephesinin koltukları neredeyse yarı yarıya boş. Böyle olmaz. En başından sonuna kadar orada olmaları gerekiyor. Sadece oylamaya katılıyorsanız, ne işiniz var Meclis’te diye de sorarlar…

İkinci kısım eleştirimiz de şu: Oylamaya katılımın azlığı.

Bakın dijital ortamda yapılan oylamaya Cumhuriyet halk Partisi’nde 4 , İYİ Parti 7 ve DEM Parti’de 23 milletvekili oylamaya katılmadı. Evet, oylamaya katılamayan milletvekillerinin orada olması sonucu değiştirmeyecek ama en azından başta dediğimiz gibi güle oynaya yasa çıkartmasına engel olacaktı. Belki de orada sağlanacak çoğunlukla – ihtimali az da olsa – birkaç iktidar cephesindeki milletvekili kararını değiştirecekti. Tabi sağlık sorunları yaşayan, cenazeleri olan milletvekillerini bir kenara koyuyorum. Dileriz ki buradaki bu iki temel eleştiri, önümüzdeki süreçte tekrar yaşanmaz.Ancak bu mesele için artık iş işten geçti.
Şimdi gelelim belediyelerin bu yasayla ilgili tutumlarına…
Bu katliam düzenlemesiyle ilgili muhalefetteki CHP ve DEM Partili belediyeler, daha yasanın konuşulduğu ilk zamanlarda “bu yasaya uymayacağız, sokaktaki köpekleri öldürmeyeceğiz” dedi. Velhasıl yasa geçtikten sonra da bunu tekrar ettiler. Doğru tavır. Bu vahşiliğe ortak olmamaları gerekir.

Toplumun büyük bir kısmı bu konuda çok hassas. Örneğin DEM partili Silvan Belediyesi, yasanın geçtiği günün ertesi günde, “başı boş” ifadesini kullanarak, sokaktaki köpeklerin toplanmaya başlandığını duyurdu. Tabi doğalında tepkiler gelişti. Belediye bu paylaşım için “özür diledi” ve sildi. Yapılan açıklamada bu işlemin “rutin” olduğunu ve niyetlerinin asla “uyutmak” olmadığı belirtildi. Doğrudur, niyetleri bu değildir ancak bu yasa sonrası hemen bu işlemin denk gelmesi talihsiz oldu. Bu yanlış anlamadan bile çok sayıda tepki geldi. Yurttaş bu konuda hassas ve hareket halinde. Bu da ileride yurttaşın, AKP-MHP’li belediyelerin bu yasayı uygulamasına karşı bir “barikat” oluşturacağı da aşikar.

Bu “yasanın” uygulanmaması noktasında belediyelerle ilgili bir yasal sorun var. O da yasaya uymayan Belediye başkanlarına 6 aydan 2 yıla kadar hapis istenen bir düzenleme… Bu gerçeklikle belediyeler nasıl hareket edecek, gerçekten merak konusu. Farklı çözümlerin bulunması lazım.
Bu Yaz Hayvanlar Sokağa Atılacak Tatil Oyuncağı Olmasın
Türkiye’de hayvan hakları konusunda bir yandan sokak hayvanlarının hakları için mücadele edilirken diğer yandan bilinçsizce sahiplenilen hayvanlar açısından da başka bir sorun yaşanıyor: Sezonluk sahiplenme sonucu yazlık bölgelerde yaşanan hayvan terkleri! Can dostu hayvanların ne sokakta ne de evlerde huzuru yok… Sokak hayvanları, sonu ölüme kadar giden her türlü şiddet, taciz ve aşağılanmaya maruz kalırken, evde bakılmak üzere bir hevesle sahiplenilen, hediye edilen hayvanlar da keyfi bir şekilde sokağa, ormana bırakılabiliyor.

Üç büyük kentte 900 bin köpek
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki üç büyük şehirdeki sokak köpeği popülasyonunun 700 bini aştığı bilgisini TBMM Dilekçe Komisyonu’na sundu. Ülkede toplamda 326 hayvan bakımevi ve 33 hayvan hastanesi bulunduğu ve son beş yılda ise 1 milyon 310 bin 108 köpeğin kısırlaştırıldığı, 2 milyon 704 bin 768’inin aşılanıp rehabilite edildiği ve 274 bin 940’ının ise sahiplendirildiği açıklandı. Türkiye’nin üç büyük şehrinde toplamda 668 bin 900 sokak köpeği bulunurken sayının en çok olduğu il 450 bin köpekle İzmir olarak ifade edildi. İstanbul’da 128 bin 900 ve Başkent Ankara’da 90 bin sokak köpeği olduğu belirtildi.

Hayvan terkleri büyük sorun
Ülkemizde evcil hayvan sahiplenme işlemleri genellikle hayvanlar mal statüsünde görüldüğünden, satın alma şeklinde gerçekleşiyor. Hayvanlarının hisleri olduğu, özel bir bakıma ihtiyacı olduğu ve hayvan sahibi olmanın sorumluluk gerektirdiğini bilmeyen insanlar, çocuklarına karne hediyesi, sevgilisine sevgililer günü hediyesi olarak genellikle ya köpek ya da kedi satın alıyor. Halbuki gelişmiş birçok ülkede, hayvan sahiplenmek bu kadar kolay değil. Hayvana sahip olmak isteyen kişinin ekonomik ve psikolojik durumu, hayat tarzı ve yaşam alanının koşulları araştırılıyor, kriterlere uyan kişilere hayvan davranışları, psikolojisi ve bakımı konusunda eğitim veriliyor. Sonraki süreçte de denetleme devam ediyor. Ancak ülkemizde böyle bir prosedür maalesef yok. Parası olan herkes hayvan satın alıp evine götürebiliyor. Sokakta gördüğü bir canı bir hevesle alıp sonra tekrar sokağa, ormana veya bakım evlerine terk edebiliyor. Çip uygulamasıyla birlikte hayvan sahiplerine sorumluluk getirildi. Can dostları terk etmenin önüne geçmek, sahipli evcil hayvanların kaydını tutmak, terk etmelerin önüne geçmek, kaybolan hayvanların bulunmasının kolaylaştırılması gibi saikler ileri sürüldü. Özellikle terk edilen evcil hayvanların sahiplerine karşı idari yaptırımın uygulanması açısından çip uygulaması önem arz ediyor. Ama bu uygulamanın da takibi çok iyi yapılmıyor. Pek çok evcil hayvan sahibinin hayvanlarında çip yok. Evcil hayvanı terk etmenin idari yaptırımı, evcil hayvana bakmaktan daha az maliyet oluşturduğundan dolayı birçok insan idari para cezasını ödemeyi göze alarak, evcil hayvanını sokağa, ormana ya da başka bir şehre terk etmekte beis görmüyor.

Terk edilenlerin hali içler acısı
Terk edilen evcil hayvanların durumu ise içler acısı. Özellikle genetiğiyle oynanarak üretilmiş, neredeyse tüm doğal yetenek ve güdülerini kaybetmiş “cins” diye tabir edilen evcil hayvanlar hayatlarını idame ettiremiyor. Üzüntüden, açlıktan, hastalıktan, insanların ve diğer hayvanların saldırısından ya da trafik kazalarından dolayı ölüyor. Evcil hayvan sahibi olma kriterleri arasında kısırlaştırma zorunluluğu olmadığı için pek çok evcil hayvan sahibi, kısırlaştırma yapmıyor dolayısıyla bu canların terk edilmesi ya da kaybolması durumunda sokakta yaşayan hayvan popülasyonu da olumsuz anlamda etkileniyor. Öte yandan kötü niyetli insanların eline geçmeleri hâlinde merdiven altı üretim çiftliklerinde damızlık olarak kullanılıyor. Dolayısıyla bu işin temel çözümü, öncelikle hayvan satışının ve üretiminin yasaklanması. Gerçekten hayvan sevdiğini düşünen kişilerin sokakta ya da bakımevinde yaşayan canları sahiplenmesi, sahiplenilen evcil hayvanın kısırlaştırılmasının zorunlu hâle getirilmesi, sahipli hayvanlara yönelik rutin denetimler yapılması için gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi oldukça önemli. Sokak hayvanları dışında yerel yönetimlerin sahipli evcil hayvanlar konusunda bir sorumluluğu bulunmuyor. Sorumluluk tamamen sahiplerine ait. Bu hayvanlar terk edildiğinde yerel yönetimler ve bakanlık için sorun arz ediyor. Bu zinciri kırmanın tek yolu, üretim ve satışın durdurulması, evcil hayvan sahiplenme konusunda prosedür oluşturularak kriter ve eğitim gibi şartların belirlenmesi, hayvan hakları ve davranışları konusunda toplumda farkındalık yaratılmasıdır. ‘Satın alma, sahiplen’ sloganını hayata geçirmek için çalışmalar yürütmek gereklidir.

Hayvanlar oyuncak değildir
Özetle, hayvan terkleri sorunu sadece tatil beldelerinde değil tüm Türkiye’de yaşanan bir sorundur. Hayvanların meta olarak görüldüğü, hayvanlara bir oyuncak, bir hediye gözüyle bakıldığı sürece bu sorunu çözmek mümkün olmayacaktır. Hayvan dostu sosyal belediyecilik kavramı Türkiye’de maalesef sınırlı sayıda görülüyor. Belediyelerden beklentimiz; hayvanlarla birlikte

yaşamanın mümkün olduğunun kabul edilmesidir. Yaşam alanlarını onları da dikkate alarak dizayn etmeleri, 5199 sayılı kanun ile verilen yükümlülükleri yerine getirmeleri, “aşıla-kısırlaştır-yaşat” ilkesini benimsemeleri, sokakta yaşayan hayvanların yaşamlarını destekleyecek projeler üretmeleridir.

Tatil yörelerine hayvanları atıp gidiyorlar
Yazlık bölgelerde tatil yörelerinde genellikle kimi çocukları oyalansın diye bir evcil hayvan edinmiş olarak gelir, kimi ise buralarda doğmuş kedi köpekleri besleyerek vakit geçirir. İki, üç ay süre ile kendilerine alıştırırlar. Kısır olmayanların doğum yapması ile de nüfus artar. Yemek ve suyu esirgemezler ama kısırlaştırma hiçbirinin aklına gelmez. Şehirlerine dönerken de o kaldıkları aylar içinde çok sevdiklerini söyledikleri hayvancıkların hiçbirini götürmezler. Hayvan sahiplenerek tatil beldelerine gelenlerin, hayvanları burada bırakmamasını sağlamanın bir yolu, girişlerde araçların kontrol edilmesi olabilir.

Denetim şart ama
Nasıl ki yollarda ehliyet ve ruhsat soruluyor, bu da kasaba girişlerinde yapılabilir. Araçlar girerken ve ayrılırken kontrol edilebilir. Aslında terk edilme sadece yaz aylarında olmuyor. En yüksek oranı biz pandemi sonrasında yaşadık. Uzaktan çalışma nedeniyle Bodrum büyük oranda göç aldı. İlk yaptıkları da şehirde gerçekleştiremedikleri hayalleri olan köpek sahiplenme oldu. Ama iki yılın sonunda yavaş yavaş ofislere, şehre dönüş başlayınca, apartman dairesine sığdıramayacaklarını düşündükleri can dostlarını terk ettiler. İnsanların sahiplendikleri hayvanları terk etmek için her zaman bir bahaneleri var. Bunu önlemek sadece yasalarla olabilecek bir şey de değil. Bu bir hayata bakış şekli. Terk edenlere mutlaka para cezası kesilmeli ve bir daha evcil hayvan edinmeleri önlenmelidir. Kendinizden başka türde olan canlılara saygı duyuyorsanız, zaten bu kötülüğü onlara yapmazsınız.

Ormanlık alanlara bırakılıyorlar
Dotlar; Ülkemizde hayvanlar yasal olarak mal statüsünden çıkarılıp can statüsüne koyulmalı, hayvan üretimi yasaklanmalıdır. Bu üretim çarkı devam ettiği müddetçe sorunlar daha da büyüyecektir. Devletin, merdiven altındaki başta olmak üzere hayvan üretimini tespit ederek bir denetim mekanizması geliştirmesi zaruridir. Mal statüsünde parayla kedi, köpek satışı yapma, satın alınma konusu sona erdirilmelidir. Bir canlı hayvan hediye olarak alınmamalı, parayla satın alınmamalı! Sevgiliniz, çocuğunuz veya aileniz bu hayvanı canı sıkıldığı zaman sokağa terk edebilir ki ediyorlar da… Sahil beldelerinde de sezonluk sahiplenilen hayvan dostlarımız ormanlara bırakılarak terk ediliyor. Ben İstanbul Sarıyer’deyim. Buradaki sorun ormanlık alanlara terk edilen hayvanlar sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Arabasına atıyor hayvanı, ormana gidiyor. Ormanda kapıyı açıyor. Hayvanı bırakıyor.

Acımasızca sokağa atıyorlar
Bir marketten sandalye alır gibi peşin fiyatına taksitle alınan bir can dostumuzun, canlı değil de cansız bir nesne olarak görülmesi sağlanmış oluyor. Bu da ‘etiketi olan her şeyin son kullanım tarihi de olacaktır’ demeye geliyor. Dijital veya diğer biçimlerde de olsa bu süreç “al-tüket-at” biçimini alıyor. Bu devrelerin içine ister sandalye, ister can dostlarımız girsin sonuç değişmiyor. Buradan önemli yere varıyoruz: Sistem, hayvanları alınıp-satılan birer metaya dönüştürmüş durumdadır. Bir önemli durum daha var: Satın alma ve sahiplenme. İkisi birbirinden çok ayrı şeyler. Satın alınan (yani para ödenen hayvan ) kolayca evden sokağa atılırken, sahiplenilen hayvan sokaktan eve alınıyor. Yani işleyiş yönleri birbirlerinin zıttıdır. Biraz önce söylediğim gibi sandalye almakla hayvan almak arasında fark görmeyen geniş bir kitle var. Karne, yaş günü, yılbaşı gibi günlerde hediye olarak alınan hayvanlar arzular ve duygular tatmin olduğunda acımasızca sokağa atılabiliyor. Bu süreci en baştan tasarlayan; üretim çiftlikleri, petshoplar, merdiven altı üretim ve bunları denetlemeyenlerdir. Burada görev, mevcut yasaların uygulanmasına ve belediyelere düşüyor. Gelin görün ki, ne yasa uygulanıyor ne de belediyeler denetleniyor. Gönüllülerin ve aktivistlerin olaya müdahale etmesine izin verilmiyor. Oysa izin verilmeli ve onlar bu süreci denetleyip kamuoyunu bilgilendirmeli. Sokak köpekleri üzerinden açıklamaya çalışalım. Sokağa bırakıldıkları andan itibaren meta olma özelliğini kaybeden köpekler, sermayenin önemli bir düşmanı hâline dönüşür. Çünkü mama, bakım, tedavi, ilaç ve aksesuar gibi kâr getirici unsurların dışında kalırlar. Buna ek olarak barınaklar (oraları birer ölüm kampıdır ) belediyelere kâr sağlamaz ancak onun ihalesi vd. ticari yollarla belediyeler para kazanır ve bunu köpekler için harcamaz. Belediyeler ile sokak köpekleri arasında adı konmuş ciddi bir savaş vardır. Bu savaşta elbette sokak köpeklerinin yanındayız ve sonuna dek olmaya devam edeceğiz. Çözüme gelirsek. İlk etapta sokaktan belediyelere doğru yapılacak politik eylemler süreci hayvanlar lehine çevirmede etkili olacaktır. Gönüllü kuruluşlar, aktivistler, yöre halkının ısrarcı eylem ve önlemleri bu konuda avantaj sağlayacaktır. Sokakta başlayan ve kurumlara doğru ilerleyen hareketlerin başarı şansı daima yüksektir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İlgili Haberler

Ukrayna’da F-16’lar için seremoni düzenlendi: Uçaklar gösteri uçuşu yaptı
LGS 2'nci nakil sonuçları açıklandı
Ümraniye Belediyesi'nden kimsesi olmayan yaşlılara destek

Yaşam Haberleri