Kırmızı et ve şarap gibi kendinsin...

Kırmızı et ve şarap gibi kendinsin...

Akıl nereye götürürse götürsün. İnsan, yüreğinin götürdüğü yerde kendini bulur.

Lise çağlarında bir kurumun duvarında okumuştu adam,

“Gidemediğin yer senin değildir.”

Mantık olarak doğru. Ancak insan hayalleriyle her yerde değil midir?

İnsan hayalleriyle vardır, onlarla yaşar.

Dalar gider uzaklara bir bakmış ülkesini yönetiyor. Bir başkası beğenmez yönetilme şeklini hükümetini yıkar, düşüncelerindeki hükümeti kurar. Çiftçi kocaman bir arazi hayal eder. Bir sürü deposu dolu traktörün harıl harıl toprağı alt üst ediyor. Buğday, ayçiçeği ekiyor. Hasadını satmış tatil yapıyor.

Hayat sıradan bir sahil yürüyüşünde, giydiğin gömleğe anlam yüklemek gibidir.

Adam, insan ilk kez yaptıklarını ve son kez yaptıklarını unutmuyor. Düşüncelerinde bir yerlerde saklı kalıyor. Ancak hayalleri unutuluyor diyerek balıklama dalmıştı düşüncelerinin içine…

Denize değil bu kez kendine sordu. Âşık olmadığın hiçbir kadını öpmedin. Hayatında kadın varsa hiç bir zaman başka kadına bakmadın. “Yanlış mı yaptım?” “Sen sadık iken o bunu yapabildi mi?

Kafasında sorular vardı. Ona yaşatılanları düşündükçe yanlış yapmadığını doğru kişilikte olduğuna inancı arttı.

Hâlbuki ne gerek vardı, sanal yaşam mutluluklarına, yalandan sevişmelere, fındıkkabuğunu doldurmayan gereksiz tartışmalara, sabahlara kadar başkalarıyla sohbetler edip, suçunu bastırmak için sahte kıskançlık krizlerine. Sonra, sonrasını usta şair Şükrü Erbaş ahmağa anlatır gibi kaleme almış.
Ne konuşmalarımızda bir tat,
Ne susmalarımızda bir hikmet,
Olur olmaz şeylerden alınır, kırar olduk.
Zamana benzedik iyice, çekilmesi zor..

Adam güneşin kavurucu sıcaklığına yüzüne döndü. Gözlerini kapattı. Kendine öneride bulundu.
Hayatın sana gülümsediğini unutma, kendine iyilik yap keyfini çıkar. Özgürlüğün geldiği gün, o gün ölmek yasak. Ömür dediğin mutlu olduğun anların toplamından ibarettir.
Sen normal sıradan bir insansın üzüm gibi ezilerek şarap olmaktasın. Sahip olduğun en iyi şey kaliteli kırmızı et ve kırmızı şarap gibi KENDİNSİN…!

Ya arsız olacaksın bu dünyada ya da gamsız. Ya bana ne demeyi öğreneceksin ya da sana ne!
Vebal nedir bilir misin? Hak etmeyenlere makam mevki vermektir. Kim demiş? Fatih Sultan Mehmet.

Senin vuslatın göz göze gelmene bakar, bin yılda geçse vazgeçmezsin. Evet, Fatih’in İstanbul’u aldığı yaşı çoktan geçtin. Ancak Sultan’ın İstanbul’u alma arzusu gibi bir amacın var. O da VUSLATına kavuşmak…!

Biliyordu her karanlığın sonu aydınlık olduğu gibi her güzel şeyin bir sonu olduğunu. Bunları kendine nakşederken Turgut Uyar’ın şiirini anımsadı.

Her ömrün bir Eylül’ü vardır.
Kalbi kirli insanların çağına denk geldik üstadım.
Nereye adım atsak toz, hangi yüreğin kapısını çalsak kir....

Gururu kırılmıştı. Kırılan gurur açık yara gibidir ne değerse değsin acıtır. İncitir. Bunu iyi biliyordu.
Özdemir Asaf “Çokça yağmur yağsa, temizlenir mi şu dünya? Diye soruyor ya. Eylül yağmurları çok yağsa temizlese kötülükleri süpürüp atsa acaba yaraları da iyileşir mi?

Olmayacak duaya âmin demek gibi bir şey. Gerçekte olması gereken, İnsan hayatının bir yerinde durmayı bilmeli. Dinlenmeli aklını başına toplamalı büyük bir sıfırlama çekmeli ve kendine fayda sağlayacak kararlar vermeli.

Hatta ne yaşanırsa yaşansın, insan bir gülme payı bırakmalı dudak kenarında.

Geçmişi geride bırakıp, daima ileriye bakmalı diye kendine telkinde bulunurken adamın eli termosuna gitti. Kahvesi bitmişti, sandalyesini topladı.

Denize döndü gülümseyerek;

"Soran olursa, insanlardan soğudu. Artık kendi dünyasında yaşıyor dersin” dedi ve huzur için ilk adımı atarak yeni hayallere doğru yola çıktı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri