Devlet sorumlu

Devlet sorumlu

Devletin görev ve sorumlulukları anayasada da ayrı ayrı kesin hatları halinde belirtilmiş.

Devletin Görevleri, Toplumun güvenlik temelinde huzurunu sağlamak; ekonomik kalkınmayı ve toplumsal dayanışmayı arttırmak; haberleşmeyi kişi ve devlet güvenliği korunması temelinde sağlamak; din ve vicdan hürriyetinin sağlanmasının yanında anayasanın 5. ve 10. Maddelerinde “devlet” ve “yurttaşın” hak ve görevleri açıkça belirtilir.

Devletin iç ve dış güvenliği toplumsal huzur, barış, sosyal ve ekonomik yaşam seviyesinin korunup geliştirilmesi sağlık ve eğitim başta olmak üzere mevcut sistemin “devlet” yapısı içinde olmazsa olmazı olarak belirtilir. Bu temelde yaşamın her alanında “devlet” kollayıcı ve koruyucu görevi olup bunu yapmakla mükelleftir. Yurttaş gelir elde ettiği her şeyde vergisini vermek gerektiğini bilir. Devlet tüm organları ile iyi ve kötü günde onun yanında olur. Doğa ya da toplumsal afet durumlarından önce “tedbirini” alır. Yurttaşın can ve mal güvenliği kişi ya da yöneticilerin keyiflerine, iki dudağı arasına bırakılmaz.

Eğitim kurumları hemen herkesin hizmetine verilirken, yurttaşın her bir bireyinin buna ulaşması mutlak sağlanır. Üretimin ve sermayenin olmazsa olmazı emek yani nitelikli kalifiye emek eğitimden geçer. Her bir yurttaş nitelikli bir emek değerine sahip olmak için eğitim alabilmeli.

Sağlık, kişi ve toplum temelinde koruyucu ve önleyici tedbirlerini almalı. Mevsim değişikliği ile mikrobik salgın dönemlerinde gerekli hazırlıklarını yapmış ve yurttaşlarını bilgilendirerek en az hasarla çıkabilmeli. Sağlık çalışanları, ekipmanları ve hastaneleriyle yurttaşın sağlığı güvence altına alınmalı.

Savunma yani güvenlik iç ve dış saldırılara karşı yurttaşın mal ve can güvenliği teminat altına alınmalı. Caydırıcı ve önleyici güvenlik/savunma tedbirleri göz boyama değil kişi ve yurttaşın güvenliği temelindedir.

Adliye ve yargı ve özellikle “Cumhuriyet Savcılığı” birey ve toplumun kamusal çıkarını her zaman gözetip yöneticilerin seçilmiş ya da atanmışların talimatlarına bakmaz. Birey ve toplum mevcut sistem içinde adil ve huzurlu yaşaması yargı ve adliye mekanizmasının savunma ve güvenliği de içine alan koordinasyon ile sağlar.

Yaşamımızı idame ettiğimiz bu evrende yüzyıllardır mevcudiyetini devam ettiren “devlet” hangi biçimde ve kimler yönetirse yönetsin, hâkim yöneticilerin çıkarlarına hizmet etmekten başka bir şey yapmamıştır. Yurttaş devlet çarkının dönmesi için vergi vermekten savaşta ölmek ve sakat kalmaktan başka bir şey yapmamış. Yurttaştan vergi almasını bilen “devlet” ona sağlık, eğitim, huzur, güven ve adil yaşam ortamı sağlamak zorunda.

Eğitim yapboz çocuk oyununa getirildi yetmedi eğitim özelleştirildi içinden çıkılmaz bir duruma sokuldu. Ne eğitimci ne de eğitim alan yani eğitilen toplum yaşamda bunun karşılığını alamamakta. Oysa eğitimin karşılığı emeğin kalifiye konumuna gelmesi ve sahip çıkılmasıyla biçimlenir.

Koruyucu, kollayıcı ve önleyici sağlık hizmetini “pandemi” döneminde gördük. Yaşamın her hangi bir yerinde hastalık ya da kaza durumunda önleyici tedbir alınmadığı bir gerçek.

Toplumun arasına nifak ve fesat tohumları eken iç düşman ve dış saldırılara karşı güvenlik ve emniyet kurumları savunma mekanizmalarını oluşturmamış. Sınırlar delik deşik edilmiş göçler gayri resmi biçimde hızla artmaya devam etmekte.

Yargı özellikle “Cumhuriyet Savcılığı ” birey ve toplumun çıkarını onlara sormadan hareket edecek ki toplumda adalet ve hak doğru işleyecek. Ülkede en büyük adalet binası ve en büyük cezaevleri olması adaletin ve yargının doğru işlediği anlamına gelmez. Yıllarca süren yargılanma adaleti değil cezayı hükmeder.

Öğrenci olmadan eğitim sistemi ve eğitimci; hastalık ve salgın olmadan koruyucu ve kollayıcı önlem ve sağlık çalışanı; soygun, talan iç ve dış işgale karşı savunma ve emniyet tedbirlerinin ivedilikle alınması asker polis ve yargı mekanizmasının doğru çalışması elzemdir. Yoksa hastalık ve salgın durumu başladığında hemşire, doktor ve hastane; soygun, talan ve işgal olduktan sonra asker polisin varlığı; birey veya bazı çevrelerin kendi yargılama mekanizmalarını kurup ceza kesmeleri yargıyı yani “devleti” sorgulamaya getirir.

Tarih insanlı toplumun yaşayıp günümüze ders ve deneylerini sunduğu bir ana bilimdir. Sanat hangi dalı olursa olsun dünden bugüne ve geleceğe kültürel mirasın bırakıldığı bir mecradır.

Birey ve toplumun ekonomik ve sosyal yaşamı üretim ve tüketim incelemeleriyle belirlenir. Toplumsal yaşamın dün olduğu gibi bugün ve yarında iktidara kim gelirse gelsin yurttaşların yaşamlarını bilmek zorunda ama sorunu çözer mi ayrı bir sorun. Sırçalı köşk ve saraylarında bile kalsa yoksulunu ve zenginini teraziye koyduğunda mutlak farkı görecektir. Devlet ve diğer kuruluşların “istatistik kurumu” yurttaş ve devletin ekonomik ve sosyal değerlendirmelerini yaparak diğer ülke ve yurttaşları ile karşılaştırma yapmalı. Yapılan incelemeler de yurttaşın yaşamsal ihtiyaçları temel olmalı.

“Anayasa” da belirtilen devlet ve yurttaşın görev ve sorumlulukları açıkça yazılmış. Bu nedenle devlet yurttaştan vergi almasını biliyorsa onun yaşamını idame edeceği huzurlu ortamı eğitimden sağlığa, güvenlikten adaletli yaşama kadar sağlamak sorumluluğunda. Peki, yaşamımızı idame ettiğimiz ülkemizde yurttaş bunu bilip yerine getiriyor ama devleti yönetenler iktidarı ve muhalefetiyle ne kadar sorum ve görevini yerine getiriyor?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri