Birlikten güç doğar

Demokrasinin gereklerinden birisi de örgütlü toplum olabilmektir. Ülkenin birlik ve beraberliğine zarar vermeyecek toplumsal her türlü örgütlenmeye açık bir anlayış olmalıdır demokrasilerde.

Demokrasinin gereklerinden birisi de örgütlü toplum olabilmektir. Ülkenin birlik ve beraberliğine zarar vermeyecek toplumsal her türlü örgütlenmeye açık bir anlayış olmalıdır demokrasilerde. Bizim anayasamızın 51. maddesi uyarınca çalışanlar, önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptirler. Buradan da anlaşılacağı üzere toplumsal örgütlenmenin lokomotifi işçi sendikalardır.
1980 askeri darbesinden sonra ülkemizdeki sendikal faaliyetler büyük bir yara aldı. Devam eden yıllarda örgütsüz bir işçi sınıfı yaratıldı. Gelinen noktada, çalışanların %80’i sendikasız durumda. Sendikalaşmak, işten çıkarılmanın gerekçesine dönüştü. Yani anlayacağınız, işini kaybetme korkusu örgütsüzlüğün önünü açtı. Hele de günümüz ekonomik koşullarında “İşimi kaybetmeyeyim yeter” der oldu işçiler. 2001’den itibaren de ülkemizde memur sendikaları kurulmaya başlandı.

Sendikalar, üyelerinin haklarını korumanın yanında toplumsal konularda da fikir beyan eder, ülke sorunları karşısında çözüm yolları ararlar. Yani hayatın her alanında duyarlı olmak gibi bir sorumluluklarının olduğunu bilirler.

Yetkili gerek işçi gerekse de memur sendikaları toplu sözleşme görüşmelerini yaparlar. Bu süreç bazen çok sancılı geçer. Sendika ister, patron vermez. Uzlaşma olmazsa da grev gündeme gelir ki bu da anayasal bir haktır. Memur sendikalarının devlet ile uzlaşamaması durumunda, iş “Uzlaştırma komisyonuna” havale edilir ve orada verilen karar da kesindir.

Geçtiğimiz hafta içinde üç farklı işçi sendikası bir araya gelip ülkenin içinde bulunduğu ekonomik duruma dair ortak bir açıklama yaptılar. İşçi ve emeklilerin zorlu yaşam koşullarında ezildiklerini, adeta açlığa mahkum edildiklerini, taleplerinin ne olduğunu uzunca bir metinle kamuoyuna duyurdular.

DİSK öteden beri sermayenin değil işçilerin yanında olmaya devam bir sendika konumunu korurken TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ’in iktidara yakınlığı herkesçe biliniyor. Buna rağmen onlar da üyelerinin içinde bulunduğu ekonomik koşullar karşısında isyan bayrağını çekmişler ki, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarının toplumun yaşadığı enflasyonu göstermediğini, vergide adaletsizliği dile getirdiler. Ekonomik krizin faturasının çalışana yüklenmesine karşı olduklarını söylediler.

İşin özü şu ki, çalışanların insanca yaşama, emeğinin karşılığını alma konusu gündeme gelince farklılıklarını bir kenara itip ortak bir noktada buluşarak mücadele birliği sağladılar. Marketin, manavın sendikaya göre fiyat belirlemediğini gördüler. Anlayacağınız sıkıntılarının aynı olduğunun farkına vardılar.

İşçi sendikalarının bu güç birliğini görünce memur sendikalarının ne zaman bir araya gelip, onların da ortak bir bildiri yayınlayacaklarını düşünmeye başladım. Patronlarının devlet olmasından mı korktular acaba?.. Özellikle toplu sözleşme görüşmelerinde yetkili olan memur sendikaları, ağababalarına karşı durmayı göze alamadıkları ya da sendikacılığı makam ve mevkide yükselme aracı gibi gördüklerinden mi kaynaklanıyor bu sessizlikleri? Devlet kurumlarındaki yöneticilerinin çoook büyük bir kısmının aynı sendika mensuplarından olmaları büyük tesadüf mü yoksa?
Demokratik toplumlarda sendikalar, üyelerinin çıkarları için iktidara muhalif olurlar. Kapitalist düzen karşısında emeğin yanında durmak gibi bir sorumlulukları vardır çünkü. Sorumluklarının gereğini yapmayıp patronun kayığına binen sendikalara “sarı sendika” denir. Tıpkı işçi sendikalarında olduğu gibi rengi sararmış memur sendikaları da var ülkemizde. Gel de Kemal Türkler, Şemsi Denizer gibi efsane sendikacıları arama!..

Ülkenin geldiği noktada bütün sendikalar, çalışanların alın terlerinin karşılığını almaları için fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak güç birliği yapmanın yolları aramalıdırlar. “Asgari müşterekte buluşma” kültürü mutlaka geliştirilmelidir. Bunun öncüsü de sendikalar olabilir.

Şu iyi bilinmelidir ki, çalışanların yoksullaşıp patronların daha da zenginleştiği ülkelerde sömürü düzeni hakim demektir. Daha mutlu ve eşitlikçi bir dünya yaratmak için varlığın ve yoksulluğun paylaşıldığı bir sistemi inşa etmek zorundayız. Bunun yolu da her alanda adaleti sağlamaktan geçer.

Kazançta ve vergide adalet bunun olmazsa olmazlarıdır. Çalışanlar, güçlerinizi birleştirmenin zamanı gelmedi mi?

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

İlgili Haberler

İzmir'de 2 kişi sokakta elektrik akımına kapılarak can vermişti: Gözaltı sayısı 34'e yükseldi, 2 kişi serbest
İzmir açıklarında 86 düzensiz göçmen kurtarıldı
Sivas'ta sağanak sele dönüştü: Dereler taştı, sel suları demir köprüyü yıktı

Gündem Haberleri